İSMAİL SARIÇAY

E-Posta: isaricay@gmail.com

TARİHİ TÜRK İDEALLERİ–11

       

TÜRKLERİN NİZAM-İ ÂLEM İDEALİ:

Nizam-i Âlem kavramının anlamı "dünyaya ve kâinata hâkim olan düzen ve denge” demektir.

Nizam-ı Âlem Sadece Osmanlılara ait ilahi nitelik taşıyan bir hedef değildir. Türklerin tarih sahnesine çıktığı ilk çağlardan beri, bütün Türk devletlerinin hem kendi toplumu için hem de bütün insanlık Âlemi için öngördüğü adaletli bir düzendir.

Bir başka ifadeyle insan haklarına  dayalı din, dil, ırk, renk farkı gözetmeyen, sevgiyi, hoşgörüyü, şefkati, hakkı ve hukuku, huzuru, güvenliği ve refahı temel alan bir dünya nizamını ya da düzenini gerçekleştirme hedef ve idealidir.

Osmanlı İmparatorluğu’nda “Cihan Hâkimiyeti” ülküsü, “İ’lay-i kelimetullah” çerçevesinde “Nizam-i Âlem” ya da “Dünya Düzeni”nin kurulup, bütün insanlığın adil bir şekilde Türk padişahları tarafından yönetilmesi anlayışına dönüşmüştür. Bu anlayış Türklerin tarih boyunca kesintiye uğramadan aynen devam eden Cihanşümul anlayışının ta kendisidir.

Yavuz Sultan Selim, Sefavi ve Memluklularla yapılan savaşları kast ederek şöyle diyordu. “Hâlbuki Osmanlı, Memlûklar ve Safavi’ler bir birleriyle mücadele edeceklerine milli şuurla hareket edip, birleşmiş olsalardı, dünyanın tamamı Türklerin eline geçmiş ve Nizâm-ı Âlem gerçekleşmiş olurdu”.

Bulgarlarla ilgili bir belgede Türklerin Nizam-ı Âlem anlayışına uygun adil davranışlarıyla ilgili şu bilgiler yer alıyor.

Bulgarların önde gelen toplum liderleri 30 Ocak 1862'de Osmanlı Devleti'ne geri dönebilmek için padişaha pişmanlık içeren bir mektup yazarlar.

O mektup da;Ecdadımız Osmanlı idaresi altında rahat ve her türlü nimet ve adaletle dolu bir hayat sürmüşler iken bizler, Rusya'ya gitmekle yazık ki bir tuzağa düşmüş olduk. Saf insanlar olduğumuz için aleyhimize tertiplenen bu hareketin sonunu düşünmedik ve bu işi bilerek yapmadık... Gece gündüz pişmanlık gözyaşları döküyoruz. Zira burada hiç kimse yüzümüze bakmıyor... Bizler gibi kandırılan Bulgar hemşerilerimizle birlikte affedilerek tekrar Osmanlı topraklarına dönebilmemiz hususunu niyaz ederiz” derler. (Başbakanlık Arşivi, Bulgaristan İdare Kataloğu, nr. 79)

12 Şubat 1867 tarihinde yazılmış olan aşağıdaki belgede de Bulgar Milleti'nin Osmanlı idaresinden memnun oldukları şöyle ifade edilmiş. 

Bulgar Milleti kulları beş yüz seneden beri Osmanlı idaresi altında mesut olarak yaşamaktadırlar. Bu süre zarfında mal, can ve dinleri fesatçıların ve kötülük peşinde olan kişilerin tecavüzünden muhafaza edilmiştir.

Hâlbuki diğer memleketlerde yaşayan güçsüz ve fakirler, zenginlerin saldırılarına ve zulmüne maruz kaldıkları gibi kendilerine her türlü haksız muamele de reva görülmüştür.

 Zira Osmanlı idaresi altında yaşayan kuvvetliler tarafından güçsüzlere hiçbir şekilde eziyet edilmemiş, güçlüler ve zayıflar devletin bahşettiği adalet ve hakkaniyetten aynı nispette faydalanmışlardır.

Osmanlı idaresindeki Hıristiyanlar arasında din ve mezhep farkı gözetilmeyerek hepsine eşit muamele edilmiştir. (Başbakanlık Arşivi, Bulgaristan İdare Kataloğu, nr. 89”)

Türkler şunu iyi bilmektedirler. Adaletli, birlik ve dirliği sağlanmış, İdeali büyük olan devletler her zaman büyük olan devletlerdir. Bu prensibin aynen insanlar içinde geçerli olduğunun farkındadırlar. 

Çünkü insanoğlu hayal ettiği hedefleri ne kadar arzuluyorsa ancak o kadar başarılı olur.

Bu konuda geçmiş tarihimizden ve günümüzden fikir ve düşünce adamlarımızın Türk cihan hâkimiyeti ve Nizam-ı Âlem düşüncelerinden alıntılar yaparak konuyu biraz daha açmaya çalışalım.

AHMET YESEVİ(1093–1166):

Nizam-i Âlem düşüncesi temellerinin manevi önderi Ahmet Yesevi’dir diyebiliriz. İslamiyet öncesi Türklerin sahip olduğu cihan hâkimiyeti ülküsünü, Nizam-ı Âlem ülküsüne dönüştürmede en büyük pay sahibi olan Ahmet Yesevi’dir.

Bazı yazarlarımızın kaleminden Nizam-i Âlem düşüncesi şöyle ifade edilmiş.

Nizam-i Âlem fikri Ahmet Yesevi’nin dergâhında maya bulmuş, Selçuklu ikliminde işlenmiş, Osmanlı Tuğları ile ötelere taşınmıştır. Kısaca Osmanlının kuruluşunda Şeyh Edebali ile filizlenen tohum Hacı Bayram Veli ve Ak Şemseddin’in elinde Nizamı Âleme dönüşmüştür”. (Alperen Gürbüzer, Nizam-ı Âlem fikri)

Ahmet Yesevî; “Öğrencilerinin her birini, attığı okun düştüğü diyarları, memleketleri aydınlatmakla görevlendirir. Her bir öğrenci, atılan oku binlerce mil ötede düştüğü yere kadar izleyecek ve orada dergâhını kurup insanları irşad edecektir. Ve bütün Diyar-ı Rum yani o zamanlar Roma İmparatorluğu'nun hükmünün geçtiği ama bizim vatanımız olan bu yurt böyle şenlendi, böyle vahşetten, karanlıktan ve ahlaksızlıktan kurtuldu”. (Aykut Edibali, Çınar Dergisi, Sayı:121)

OSMAN TURAN(1914–1978):Yakın tarihimizin fikir ve düşünce adamlarından Sayın Prof. Dr. Osman Turan Türklerin cihan hâkimiyeti ve Nizam-ı Âlem ideallerini şu ifadelerle açıklıyor.

Pof. Dr. Osman Turan, “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Türkler var oldukları binlerce yıl ötesinden beri cihan hâkimiyeti idealine sahiptirler. 

Maveraünnehir’ de kendi istekleriyle İslamiyet’i seçtikten, özellikle Karahanlı Hakanı Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın İslamiyet’i seçmesi ve Türklerin İslamiyet’i bir Milli Din halinde kabul etmesinden sonra, bu idealin Nizam-ı Âlem idealine; İ’lay-i Kelimatullah (Allah’ın yüce adını yeryüzüne hâkim kılma) idealine yöneldiğini ortaya koymaktadır.”

Türkler İslam çağında olduğu gibi Şamanî devrinde de ne kadar dindar ve Allah’a inanmış idiyse yabancı dinlere saygı göstermeyi de o derece kendi hâkimiyet, adalet ve insanlık duygularına uygun buluyorlardı.

İşte Türk Cihan hâkimiyeti ve dünya nizamı mefkûreleri de bu temel üzerinde ve bu sayede gelişiyordu” diyerek şöyle devam ediyordu.

                                                                                                 DEVAM EDECEK

                                                    Politika gzt.yay.tar. :16 Temmuz 2012                  

<<Ana sayfa