TÜRKLERİN
KIZILELMA İDEALİ:
Şeyh Edebali Oğuz'un
Anadolu'daki Korkut Atasıdır. Edebali Osman
Gazi'ye Selçuklunun bittiğini belirtir ve “Ona
sultanlık veren Tanrı bana hanlık verdi.
Eğer minneti şu sancak ise ben kendi
sancağımı götürüp uğraştım. Eğer o ben Al-i
Selçuk’um derse ben de Gök Alp (Oğuz Han)
oğluyum” dedirtir.
Osmanlı Türk Devleti bu
düşünceler üzerine kurulduktan sonra
Kızılelma denilen büyük idealde açılım
kazanır. Osmanlının ilk Kızılelma’sı
Anadolu'da beylikler dönemine son verip Türk
birliğini sağlamak olmuştur.
Kızılelma; Tarihte Türk cihan hâkimiyeti
idealini temsil eden bir semboldür.
Bu bazen ideal, bazen
ülkü, bazen de mefkûre olarak ifade edilmiştir
Kızılelma, Türklerin yaşadıkları bölgeye göre,
özellikle garp yönünde ulaşılması gereken bazen
bir bölge, bazen de bir ülkedeki taht veya mabet
üzerinde parıldayan veya cihan hâkimiyetini
temsil eden saf altından yapılmış kızıl renkli
Altın bir top olarak tahayyül
edilmektedir.
Bu altıntop bazen zaferin işareti, bazen
hâkimiyetin sembolü, bazen de fethedilmek üzere
hedef seçilen yerin sembolü olarak görülmüştür.
Evliya Çelebi, Seyahatname’de, Osmanlı’nın
“Kızılelma”larını şöyle saymaktadır.
Bizans(İstanbul).
Kuzey Kafkasya.
Budin,
Belgrat.
Estergon.
Viyana.
Roma ve Köln’dür.
(Danişmend 1983, 162,163)
Halk kültürümüzde destanlaşmış şu dörtlük de
kızıl elmaya vurgu yapılır.
Atam olur öğrendim ata binmeyi
Pirimden öğrendim kılıç çalmayı
Dilerim Mevlâdan Kızıl Elmayı
Yan anam yan, bana derler Genç
Osman.
On üçüncü(XIII) yüzyıl alperenlerinden Sarı
Saltuk’un İslâmı yaymak için giriştiği savaşları
anlatan Ebü’l-Hayr-ı Rumi,
Saltuknâme’sinde Avrupa
içlerine yapılan bir seferde Kızılelma’yı şöyle
anlatılır.
“Bir ulu şehre çıktılar.
Bir ulu kilise kapısı üstünde bir
altıntop dururdu.
Pes anda Sarı Saltuk eğitti, Bu
nedir?
Eğittiler, Buna kızıl elma
derler.
Kastetti ki o ulu altıntopu
indire.
Hızır aleyhisselâm geldi.
Hazreti Muhammed halifesi
gele, o indire dedi.” (Prof. Dr. Ekrem Buğra
Ekinci)
Osmanlı‟nın
“Kızılelma”sı daha öncede belirtildiği
gibi büyük çoğunlukla batı yönünde olmuştur.
Yahya Kemal’in Bitmemiş Şiirler
kitabında yer alan bir beydi de şöyledir.
“Cedlerin şanlı
akınlar dolu dört yüz senesi
Tâ Kızılelma’ya gitmek denilen
an’anesi”
(Ayvazoğlu 2008, 272)
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in ”İstanbul
mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne
güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel
askerdir' hadisi şerifi Türkler için kızıl
elmanın İstanbul olduğunun işareti sayılmıştır.
Birçok hükümdar ya da padişah İstanbul’u almanın
hayalleriyle yaşamıştır. Neticede İstanbul’un
fethi, Fatih Sultan Mehmet’e nasip olmuştur.
Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul
fethedilince kızıl elma Roma’daki
Sen Piyer kilisesinin kubbesi ya da Roma olarak
kabul edilmiş Otronto’ya bu amaçla seferler
düzenlenmiştir.
Daha sonra Kızılelma Budapeşte’ye taşınmış ve
Nazlı Budin fethedilmiştir.
Budin’den sonra ise Kızılelma Viyana’ya
taşınmıştır. Ancak bu kızıl elmaya çeşitli
nedenlerle ulaşılamamıştır.
Kızılelma, Türk düğünlerindeki bayraklara
takılan kırmızı elmalarla da sosyal hayatımıza
girmiştir.
Bilindiği üzere Anadolu’nun hemen hemen her
yerinde yapılan düğünlerde kullanılan bayraklar
kız evinde gelin adayının arkadaşlarıyla
birlikte dikilir, düzenlenir ve bayrağın
sopasının en tepesine de kırmızı bir elma
yerleştirilir.
Bu Kırmızı elmalı bayrak düğün arifesi akşamı
kız evinden alınır oğlan evine getirilir.
Düğünün birinci günü sabah ezanı okunduktan
hemen sonra, oğlan evinin herkes tarafından
görülecek bir yerine havaya silahlar atılarak
Kızılelmalı bayrak dikilir.
Böylece evlenecek damat adayının Kızılelma’sı
olan ve gelin adayını temsil eden Kızılelmalı
bayrağın oğlan evine getirildiği ve düğünün
başladığı ilan edilir.
Özellikle ege bölgesinin birçok yerinde bu gün
dahi düğünlerimiz, tarihi özelliklerinin büyük
bir kısmını kaybetmeden, Kızılelmalı bayrakla
hala devam etmektedir. Buna örnek olarak
Manisa’nın İcikler beldesindeki düğünlerimizi
gösterebiliriz. Bu yöremizde yukarıda
açıkladığımız özelliklerin tüm yozlaşmalara
rağmen direnmeye devam ettiğini görüyoruz.
Kızılelmalı bayrak düğün boyunca damat adayının
en yakınlarından olan ya amcaoğlu, ya da teyze
oğlu tarafından taşınır. Bayrağı taşıyan
delikanlıya düğün boyunca “Bayraktar” denir.
Bayraktar ne pahasına olursa olsun hem bayrağı
hem de bayrağın tepesindeki Kızılelma’yı bir
başkasına kesinlikle emanet etmez ve kaptırmaz.
Çünkü güvenilir olduğuna inanılarak o emanet
kendisine verilmiştir ve kimseye devredilemez.
Bayraktar bayrağı veya Kızılelma’yı kaptırdığı
takdirde çok ağır cezalara çarptırılır. Bu
cezalar arasında el ve ayaklarının bağlanarak
bir süre bir odaya atılmasından tutun da ağır
para cezalarına kadar cezalar verilir.
Peki, bu cezaları kim verir? Düğünde iki tane
Seymen başı vardır. Bunların ellerinde
bildiğimiz cinsten birer adet kılıç bulunur.
Seymen başları efe başı olarak adlandırılır. Efe
başılar bayrağı ya da bayrağın tepesindeki
Kızılelma’yı kaptıran bayraktara verilecek
cezayı Seymenlerle birlikte kararlaştırırlar.
Efe başılar Seymenlere sorarak bayraktara hangi
cezanın verileceğine dair oylama yaptırır.
Oylamada oy çoğunluğuyla hangi ceza layık
görülürse o ceza uygulanır. Akla şöyle bir soru
gelebilir.
Bu cezalar hangi hukuka göre verilir?
Bu cezalar Türklerdeki yazılı olmayan
Töre(Hukuk) inancına göre verilir. Hiç kimse de
bu cezalara karşı gelmeyi aklından bile
geçirmez. Çünkü bu cezalar öyle bir hale
getirilmiştir ki, eğlencenin ve kaynaşmanın
olmazsa olmaz bir parçası olarak görülmüştür.
Burada geçen Seymen sözü de, elinde kırk elli
santimetre boyunda metal lama demirden yapılan
bıçaklarla, belli bir düzen halinde oyun
havasının ritmine göre bıçakları birbirine
vurarak yüksek desibelde ses çıkararak oyun
oynayan gençlerden oluşan ekibe denir. Seymen
grubu beş ya da yedi çift gençten oluşur.
Üç gün süren düğünden sonra da oğlanın(damat
adayının) asıl Kızılelma’sı olan kız, gelin
olarak ata bindirilerek babasının evinden
alınır, Seymenlerin bıçak şakırtılarıyla
birlikte oynanan oyunlarla, Kızılelmalı bayrak
eşliğinde oğlan evine getirilir.
Böylece damat adayları gerçek Kızılelmalarına
kavuşmuş olurlar.
Özet olarak Türklerin Kızılelma hedef ve
inançlarının düğünlerimize de bir şekilde
yansıdığını görüyoruz.
Buradan şu sonucu da çıkarmak mümkündür. Tarihi
Türk ideallerinin Türk halkı tarafından
benimsendiğini, hatta bir yaşam tarzına
dönüştürüldüğünü ve böylece toplumsal alt
yapısının da sağlam zeminlere oturtulduğunun bir
göstergesi olarak değerlendirebiliriz.
DEVAM EDECEK
Politika gzt.yay.tar. :06 Ağustos
2012