İSMAİL SARIÇAY

E-Posta: isaricay@gmail.com

TARİHİ TÜRK İDEALLERİ–17

İSLÂM BİRLİĞİ:

... Özellikle İngiltere'nin, Türk idaresindeki Arap ülkelerine göz dikmesi üzerine II. Abdülhamit Han bu politikasıyla, bu devletlerin Müslüman halklarını kendi nüfuzu altına almayı, bütün dünya Müslümanları ile İstanbul arasında güçlü bağlar kurmayı hedefliyordu.

Bunun için dünyanın her tarafında, İslâm toplumlarının lideri durumunda bulunan büyük din adamlarıyla iletişime geçti.

Bunlara özel mektuplar gönderdi. Rütbe ve nişanlar verdi. Böylece, buralarda bulunan dinî liderlerin hepsi kendilerini İslam halifesinin mahallî memurları, temsilcileri olarak görmeye başladılar.

Müslümanları, Avrupalı ve Rus emperyalistlere karşı uyarmak üzere Çin'e kadar özel yetiştirilmiş adamlar gönderdi. Çok etkili bir istihbarat teşkilatı kurdu ve faaliyete geçirdi.

Sonuçta öyle bir durum meydana geldi ki, Afrika'nın en uzak köşesindeki bir Müslüman cemaati bile hiç Türkçe bilmedikleri halde, camilerden çıkınca, ellerinde Türk bayrakları ile dolaşıyorlardı.

Ayrıca İstanbul'da basılan binlerce kitap ve broşür, Rus idaresi altındaki Türk bölgelerine gönderiliyor, böylece her tarafta Müslümanlar ve Müslüman Türkler ortak bir kültür kaynağından besleniyorlardı.

Bu durumun kendileri açısından tehlikelerini fark eden başta İngiltere, Fransa ve Rusya, dünyadaki bütün Hıristiyan ve Müslüman kamuoyu nezdinde II. Abdülhamit Han’ın itibarını azaltmak için, ona  “Kızıl sultan “ lakabını takmışlardır.

Hatta bu sırada Yahudiler arz-ı mev'ud (vaat edilen topraklar) üzerinde devlet kurma çalışmalarını hızlandırmışlardı. Yahudiler, İngilizlerin de desteğiyle bu gayenin gerçekleşmesi için Siyonist teşkilatlar kurup zengin gelir kaynakları oluşturdular.

Bu Siyonist hareketlerin başına geçen Theodor Herzl de, Filistin'de bir Yahudi devletinin kurulması için çalışıyordu. 

 Theodor Herzl, II. Abdülhamit’le görüştü ve ondan Filistin'de yerleşmeleri için toprak satmasını istedi. Bunun karşılığında da Osmanlı devletinin bütün borçlarını ödeyeceklerini vaat etti.

Bu isteğe karşı II. Abdülhamit Han, tarihimize altın harflerle geçen şu cevabı vermiştir.

"Ben, bir karış dahi olsa toprak satamam. Çünkü bu vatan bana ait değil, milletime aittir. Milletim bu devleti kanlarını dökerek kazanmış ve yine kanıyla bereketli kılmıştır. O bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz. Siz o paralarınızı kendinize saklayın. Bizim cesetlerimiz belki taksim edilebilir. Ancak ben, canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına asla müsaade etmem”.

Bu olumsuz cevap üzerine bir başka Siyonist Emanuel Karasso II. Abdülhamide şöyle söylemiştir.

Bir gün o makamından azledileceksin ve o esnada ben de karşında seni seyrediyor olacağım!..”. Dediklerini de yapmıştır. Çünkü II. Abdülhamit’i indirenlerin başında Emanuel Karasso vardır.

II. Abdülhamt’e indirildiğine dair kararı bildirmek üzere Yıldız sarayına gidenlerin içinde tek bir tane bile Türk yoktur.

İbreti Âlem için bir tek Türk’ün olmadığı II. Abdülhamit’i indirme(Hal)  kararını bildiren heyet üyelerini Mabeyn başkâtibi Cevat Bey padişaha şöyle sıralıyor.

Yahudi Emanuel Karasso, Arnavut Esat Toptani, Ermeni Aram Efendi ve Padişah’ın uzun seneler yaverliğini yapmış olan katışık soydan Arif Hikmet Paşa

Bunun üzerine II. Abdülhamit şu tarihi sözünü söylemiştir. "Bir Türk Padişah’ına ve İslam Halifesi’ne hal’ kararını bildirmek için, bir Yahudi, bir Ermeni, bir Arnavut ve bir nankörden başkasını bulamadılar mı?”

Tüm bunların yanında Yahudiler II. Abdülhamit Han’ın “Kızıl sultan” olarak tanınmasına büyük gayret sarf ettiler. Bunu başardılar da. Daha da acısı bu nitelemeyi maalesef Türk milletinin önemli bir kısmına da kabul ettirdiler.

II. Abdülhamit’in tüm çabalarına rağmen, içten ve dıştan yürütülen kampanyalar ve dünya şartlarının da zorlamasıyla İslam Birliği(Panislamizm) düşüncesi maalesef gerçekleştirilememiştir.  Hedeflenen birliğin sağlanamaması bütün İslam coğrafyasının acı sonu olmuştur. Bu acı sonun acıları, bu gün hala devam etmektedir.

Bu gün bile tüm bu bölgelerdeki acılara, kanayan yaralara son verebilecek tek güç de Türkiye’den başkası değildir.

Tabii ki öncelikle Türkiye’nin küresel bir güç olması, tarihi görev ve sorumluluğunu yeniden hatırlaması kaydı şartıyla.

 

TÜRKLERİN “TURAN(PANTÜRKİZM)” İDEALİ:

 Çok kısa ifadesiyle “Bütün Türklerin tek devlet, tek bayrak altında toplanması” idealidir.  Bir başka ifadeyle “Türk birliği” ya da  “Pantürkizm” idealidir.

Turancılık ilk defa 1890'larda Macar entelektüelleri tarafından dile getirilmiştir.  1910 yılında siyasetçi ve tarihçi Kont Pál Teleki önderliğinde Budapeşte'de ilk defa Turan Cemiyeti  kurulmuştur.

Ülkemizde ise 15 Mart 1912'de kurulan Türk Ocağı, Türkçü ve Turancı hareketin asıl odak noktası olmuştur.

1912 ile 1930 yılları arasında bu teşkilat, Türkiye'nin en etkili siyasi ve ideolojik düşünce merkezi olarak hizmetlerine devam etmiş ve bu gün de etmektedir.

Ziya Gökalp’ın bir manzumesinde kullandığı aşağıdaki beyit, Turancı düşüncenin özeti sayılır.

Vatan ne Türkiye'dir Türklere, ne Türkistan;

Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan.

Nihal Atsız (1905–1975), Kızılelma dergisinin 1. sayısında yapılan bir ankette kendisine yöneltilen “Türkçülük telakkiniz nedir?” sorusuna;

Dünyadaki bütün Türklerin tek bir devlet halinde, tek bir bayrak altında her sahada bütün milletlerden ileri ve hepsinden üstün olmaları düşüncesi…” şeklinde cevap vermiştir. (Müftüoğlu 1947, 8–9)

Turancılık fikrinin en büyük savunulularından birisi de Sayın Alparslan Türkeş’tir. Alparslan Türkeş Turancılıkla ilgili; “Türk Birliği ülküsü, yeryüzündeki bütün Türklerin bir millet ve bir devlet halinde, bir bayrak altında toplanması ülküsüdür.

Bunun tahakkuku, bazı kimselere ilk bakışta imkânsız gibi görünebilir. Birçok kimseler bunu zararlı bir hayal (ütopi) olarak da vasıflandırabilir.

Fakat unutmamak lâzımdır ki, her hakikat önce bir hayal ile başlar. Yine hatırlamak gerektir ki, 1919 yılında hür ve müstakil bir Türkiye kurmak için Anadolu'da dünyanın galiplerine karşı savaşa girişmek de çılgınlık ve hayal diye vasıflandırılmıştı.

Fakat inanmış ve kendilerini bir ülküye vermiş olanlar, yurdu kurtarmaya ve müstakil bir Türkiye meydana getirmeye muvaffak oldular”.

İdealler yıldızlar gibidir. Onlara belki ulaşamazsınız ama bakarak yönünüzü tayin edebilirsiniz…” demiştir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün de Türk birliğinin ileride gerçekleşebileceğine ilişkin sözleri de şöyledir.

 DEVAM EDECEK

                       

Politika gzt.yay.tar. : 3 Eylül 2012                  

                                                                              

                                           

<<Ana sayfa