MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN CİHAN
HÂKİMİYETİ İDEALİ:
Mustafa kemal Atatürk’ün
“Yurtta sulh, cihanda sulh” veciz sözü de
Atatürk’ün cihan hâkimiyeti idealinin bir
yansımasıdır.
Atatürk’ün bu anlamlı, anlamlı olduğu kadar da
üzerinde düşünmeyi gerektiren sözünü, bu zamana
kadar yanlış anladık, yanlış yorumladık ve
yanlış yorumluyoruz. Maalesef bu sözün söylenme
amacının dışında pasif ve durağan anlamlar
yüklemekten öteye gidemedik, yeni açılımlar ve
yorumlar getiremedik. Belki de öyle istendi.
Peki, bu söz laf olsun diye durup dururken mi
söylendi sorusunu sormak hakkımız değil mi?
Yazdığımız bu satırları okuyan pek çok
okuyucumun kafasında belki şu sorular
oluşabilir.
Bu sözden cihan hâkimiyeti anlamını nereden
çıkarıyorsunuz?
Sana mı düştü böyle sonuçları çıkarmak?
Diyebilir.
Bence demelerinde hiç bir mahsur yoktur. Çünkü
“soru ilmin babasıdır” prensibine
dikkat kesilenlerdenim.
Neticede Atatürk’ün bu sözle söylemek istediği,
bütün büyük Türk kağan, hakan, Padişah ve devlet
adamlarının cihan hâkimiyeti idealleri için
söyledikleri sözlerin bir başka ifadeyle dile
getirilmiş olduğuna dair yorumumuzdur.
Biz bu sözden başkalarının ülkelerini gidip
işgal edelim, vuralım, kıralım sonucunu
çıkarmıyoruz. Atatürk’ün bu sözle cihan
hâkimiyeti idealini veciz olarak ifade ettiğini
söylüyoruz.
Bu sözden bu güne kadar Türk elitlerinin ve
hariciye yetkililerinin anladığı “etliye
sütlüye karışma”, “suya sabuna dokunma”,
“duymadım, görmedim, bilmiyorum, karışmıyorum”,
“kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok”
şeklindedir.
Bu ifadeler Türkiye’nin ilkesiz, iddiasız,
idealsiz, yol haritasız olunduğuna işaret eden
sözlerdir.
Ancak siz karışmasanız da, istemeseniz de, karşı
çıksanız da, birileri gelip size, komşunuza,
kardeşlerinize vb karışıyor, ülkelerini İşgal
ediyor, dövüyor, işkence ediyor, eziyor, hatta
yok ediyor.
Hâlbuki bu çok önemli ve özetin özeti olarak
söylenmiş güzel söz Atatürk’ün hedefinin de
cihan hâkimiyeti ideali olduğunun çok açık ve
seçik göstergesidir.
Dünyada barışı sağlayabilmek ancak Cihan
hâkimiyetini sağlayabilecek güç ve kudretinde
olmakla mümkündür.
Bu açıdan bakıldığında Atatürk’ün bu sözü, Sayın
Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu dışişleri bakanlığına
geldikten sonra Türk dış politikasına yeni bir
bakış açısı olarak yansımıştır. Dış politikada
radikal değişiklikler yapılmıştır.
Bu bakış açısı Türk milletinin tarihi idealleri
doğrultusunda bir bakış açısıdır. Bu bakış
açısında Türk milletinin uzun yıllardan beri
kabuğuna çekilmiş, pısırık, durağan, idealsiz,
iddiasız ve pasif pozisyonundan aktif pozisyona
geçildiğini görüyoruz.
Ahmet Davutoğlu aslında bu politikalarını
stratejik derinlik kitabında da geniş geniş
analiz etmiş, çözümler de sunmuştur. Bakan
olunca buradaki teorik düşüncelerini uygulama
sahasına koymuştur.
Dolayısıyla Türkiye Davutoğlu’yla birlikte “etliye
sütlüye karışma” anlayışından, dünya düzeni
ve barışı konusunda “bizimde
söyleyeceklerimiz var” anlayışına geçmiştir.
Bu bakış açısı Türk milletinin geçmişteki
Cihanşümul bakış açısına da uygun düşmektedir.
Atatürk’ün o veciz sözünde ne deniyor. Önce
yurtta barış. Sonra Cihanda barış. Kendi içinde
barışı olmayan bir ülkenin dünyaya barış ve
nizam getirmesi mümkün değildir. Bu sözle asıl
ifade edilmek istenen, dünyada barış sağlamayı
düşünüyorsanız öncelikle ülke barışını
sağlamanız ve küresel güç olmanız gerekir. Ancak
o safhadan sonra dünyaya sesinizi duyurabilir ve
söz geçirebilirsiniz
Atatürk’ün bu sözle Türk milletine vermek
istediği önemli mesaj öncelikle budur. Yoksa bu
söz havada kalır.
Ülkenizde barışı sağlamadan, küresel güç olmadan
ve küresel(Cihan) hâkimiyeti düşünmeden ya da
küresel çapta idealleriniz olmadan yer kürede ne
barış sağlayabilirsiniz, ne düzen
kurabilirsiniz, nede sizi küresel güçler dikkate
alır.
Atatürk’ün bir başka önemli sözü de şudur. “Çağdaş
uygarlık seviyesine çıkmak”. Atatürk burada
Cihanda barışın sağlanabilmesi için öncelikle
ulaşılması gereken ilk hedefi işaret
etmektedir.
Bu iki veciz söz her ne kadar birbirinden
bağımsız söylenmiş gibi görünse de, aslında
bunlar birbirini tamamlamaktadır.
Atatürk dünya barışını sağlayabilmek için
özellikle kendisine bu sözle bir “Kızılelma”
hedefi koymuştur.
Nedir bu Kızılelma?
“Çağdaş uygarlık seviyesine çıkmak”.
Bu Kızılelma’ya ulaşıldığı takdirde dünya güç
dengelerinde Türkiye’nin önemli bir stratejik
güç elde edeceğini düşünmektedir.
Çünkü siz her alanda bu günün gelişmiş ülkeleri
seviyesine ya da dengine gelemediğiniz müddetçe,
sizin dünya barışını sağlama şansınız ya da öncü
ve düzenleyici güç olmanız mümkün değildir.
Tarihi Türk idealleri
perspektifinden baktığımızda şunu rahatlıkla
söyleyebiliriz. “Cihan
hâkimiyeti hedefi yüce bir hedeftir. Yüce ve büyük
hedefler, yüksek ideal sahibi insanların ve
devletlerin, yollarını açmakla görevlidir”.
Çünkü ideal sahibi olan insan ya da devletler
karşısında, aşılmaz ve geçit vermez bilinen
çetin ve çetrefilli engeller, ideal sahiplerinin
geçmesi için yol verip selâma dururlar.
Türk Cihan hâkimiyeti inancının şair ve
yazarlarımızın dizelerine, yazılarına ve
eserlerine de çeşitli şekillerde yansıdığını
görüyoruz. Bunlara birkaç örnek verelim.
MEHMET EMİN YURDAKUL:
Mehmet emin Yurdakul Türklerin Cihan hâkimiyeti
inancını dizelerinde şöyle ifade etmiştir:
“Ey milletim, sen bundan tam beş bin yıl evvel
Altaylarda yaşarken,
Tanrım sana dedi ki; “Ey Türk ırkı, bu yerden
Güneşlere süzülen kartal gibi, uç yüksel !..
Senin her bir kuvveti ram edici ellerin
Bütün mağrur başlara yıldırımlar saçacak ;
Sana Çin’in, İran’ın, Hind’in, Mısır’ın her
yerin
Er isteyen tahtları kollarını açacak…”
MİTHAT CEMAL KUNTAY:
Mithat Cemal Kuntay’da “Kimdir”
adlı şiirinde bu konuyla ilgili şöyle diyor.
“Maziye sor, ecdadımı söyler sana kimdi ;
Bir bitmez ufuktum, küre vaktiyle benimdi.”
OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ:
“Bir kahraman bekliyoruz “
adlı şiirinde şöyle der:
Savletinle titresin yeniden
doğu-batı,
Ve kurulsun Allah’ın ebedi
saltanatı…
Ufukları kaplasın bayraklarımız
al al
Göklere zaferimizi çizsin vahşi
bir kartal!..
Politika gzt.yay.tar. :25 Haziran
2012
DEVAM EDECEK