AB KILICI
İSMAİL SARIÇAY
E-posta: isaricay@gmail.com
6 ekim 2004’de Türkiye’nin AB’ye alınmasıyla ilgili, AB komisyonunun ilerleme raporu açıklandı.
Aylardır bu rapor tüm toplum kesimlerinde ve medyada merak konusuydu.
AB komisyonu tarafından Türkiye’nin AB’ye alınması tavsiye edilecek miydi, edilmeyecek miydi?
Yoksa yine urgana un mu serilecekti? Herkesin merakı buydu.
Neticede rapor yayınlandı.
Rapordan ne çıktı?
Türkiye’nin başında AB kılıcının eksik olmayacağı.
Çünkü rapor olumlu gelişmelerle başlayıp, eleştirilerle ve yeni şartlarla devam ediyordu. Sonunda Demoklesin kılıcı misali AB’nin kılıcı ortaya çıkıyordu.
Deniyordu ki “eğer AB kurallarından sapma olur yada ihlal ederseniz görüşmeler hemen kesilir. Sizin de AB hayalleriniz böylece suya düşer”.
İşte Demoklesin kılıcı diye buna derler.
İyi de AB kurallarının içinde ülkenizde azınlık kabul edilmeyenleri, azınlıklara ayıracaksınız, sanal olarak ayırdığınız azınlıklara haklarını vereceksiniz diye şartlarda var mıydı?
Eğer vardıysa Yunanistan’ı AB’ye alırken Batı Trakya’da yaşayan ve Lozan’a göre azınlık olarak kabul edilen Türklerin ve yine büyük bir nüfusa sahip Arnavutların ve Makedonların hakları söz konusu edildi mi acaba?
Yine Fransa’da Korsikalıların haklarından dem vuruldu mu dersiniz?
Keza İspanya vb. ülkeler içinde aynı soruları sormak mümkün.
Hani, günlerden beri Kopenhag kriterlerinin dışında şart yok deniliyordu?
Kopenhag kriterlerini de Türkiye’nin yerine getirdiği defalarca ifade ediliyordu.
Öyle anlaşılıyor ki Batılı ülkeler Türkiye’yi ne içlerine almayı göze alabiliyorlar, nede kendilerinden uzaklaşmasını.
Çünkü Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durduğu gün, karşılarında büyük bir güç olabilme potansiyelini görüyorlar. Bu tarih boyunca da böyle olmuştur.
Hem tarihi, hem coğrafi, hem kültürel, hem de ekonomik bakımdan bütün olanaklara sahip olan, ama değerlendiremeyen Türkiye’nin, kendi misyonunu yüklendiği gün, Batılı ülkelerin emperyal hayalleri suya düşecektir. Bunu da gayet iyi biliyorlar.
Onlar yine çok iyi biliyorlar ki, dünyanın enerji ve hammadde kaynaklarının kapısı konumunda bulunan Türkiye’yi aşmadan, oralara ulaşmaları kolay olmayacaktır. Bunu belki bizler pek iyi bilmiyoruz ama, batılılar tecrübeleri gereği bu gerçeği adları gibi bilmektedirler.
İşte bu nedenle on yıllardan beri bizleri çeşitli vaatlerle oyalama ve kontrol altında tutma projelerini yürütüyorlar.
Bu oyalama taktiklerinin daha çok uzun yıllar süreceği yada sürdürüleceği anlaşılıyor.
Çünkü gelişmeler ve açık açık söylenenler buna işaret ediyor.
Türkiye’nin başka alternatifler oluşturmadığını, kendilerine mahkum olduğunu da gayet iyi biliyorlar.
Eğer biz yıllarca önceden beri, bir ön Asya birliği veya Asya birliği gibi birliklerin temelini atmış olsaydık, bu gün AB bize bu kadar engelde çıkaramazdı, şart da ileri süremezdi.
Bununla birlikte eğer Türk halkı ve ülkemiz olarak bizler, birbirimizle didişmez, birbirimizi engellemez ve gerçek potansiyellerimizi harekete geçirebilirsek, çok kısa zamanda AB’nin önünde diz çökmemize de gerek kalmaz, onlardan gelmesini beklediğimiz yardımlarına da.
Yeter ki karınca gibi çalışıp üretmesini ve satmasını iyi bilelim. Her alanda dünya devleriyle rekabet edebilecek bir yapı oluşturalım.
Hem ekonomik, hem de sosyal yönden gerekli atılımları zamanında ve gerektiği gibi atalım. Milletimizin gelişmesine ve birliğine engel olan ne varsa, başkalarının direktifiyle değil, kendi isteğimizle korkmadan ve çekinmeden kaldıralım.
Planlarımızı ve projelerimizi gelecek on yılları değil, yüz yılları kapsayacak şekilde üretip uygulamaya koyabilelim.
O zaman görülecektir ki, ne AB’nin, ne de bir başka ülkenin kılıcı başımızda sallanamayacaktır.
12.10.2004