AVRUPA BİRLİĞİ VE BİZ

İSMAİL SARIÇAY

E-posta: isaricay@gmail.com          

              200 yıldan beri  rüyamız   Avrupalı olmaktı. Tanzimat ile başlayan Avrupalı olma, Avrupalı gibi gelişme veya Avrupalı gibi yaşama hayallerimiz, 2000’li yıllarda hala devam etmekte ve bir türlü de gerçekleştirilememektedir.

            Avrupalı, bir defa bizi Avrupalı olarak görmemektedir. Bunu açık açık da ifade etmektedirler.

           Hepimizin şahit olduğu gibi, 12-13 aralık 2002 tarihlerinde yapılan Kopenhag zirvesinde yine Avrupa bizi kapı dışında beklemeye aldı.

          Tabi yine Avrupa  kulübü dışında kaldık. Ümitler yine başka bahara kaldı.

Bütün bu çabalarımıza rağmen, her nedense, ne Avrupalı olabildik, nede gelişebildik.

Belki biraz Avrupalı gibi yaşamaya çalıştık ama, maalesef Avrupalı gibi çalışıp üretemediğimiz için onu da başaramadık.

Avrupa’nın, ne kadar terk ettiği, demode olmuş alışkanlık ve yaşam tarzı varsa, onları alıp Avrupalı olduğumuzu zannettik. Fakat o da tutmadı.

Biz Türk milleti ve özellikle Türk aydınları olarak, Avrupalılığı Çalışma disiplininde, üretimde, düşüncede, özgürlükte, insan hak ve hürriyetlerinde, ilim ve teknoloji geliştirmede değil de, Avrupalı gibi yemede, içmede, müzikte, giyim ve kuşamda aradık. Ne yazık ki sonuç ortada.

Halbuki daha sekiz on yıl önce Komünizm’in tasallutundan kurtulan, aç ve sefil halde olan Polonya, Estonya, macaristan vb ülkelerle Güney Kıbrıs Rum kesimi gibi ülkeler, çok kısa sürede kalkınarak ve gelişerek,  bizi, kişi başına düşen  milli gelirde,  kat kat sollayıp bugün Avrupa birliği üyesi oldular.

Adını ettiğimiz bu ülkeler doksanlı yılların başından bu tarafa öyle bir atılım gerçekleştirdiler ki, kişi başına düşen milli gelirleri üç yüzlü-beş yüzlü dolarlarla ifade edilirken, şu anda bizi üçe, beşe katladılar.

Peki biz ne yaptık bu zamana kadar, üç bin dolar dolaylarına kadar çıkardığımız kişi başına düşen milli gelirimizi, 2.260 dolara düşürdük. İşte fark bu.

Avrupa birliğine alınmasına karar verilen bazı ülkelerle, ülkemizi kıyaslayacak olursak, aşağıdaki acıklı manzara karşımıza çıkıyor.

İşte adını ettiğimiz ülkelerde kişi başına düşen  milli gelir ve biz.

Kıbrıs Rum kesimi          :16.000 dolar

Çek Cumhuriyeti            :12.900 dolar

Slovenya                        :12.000 dolar

Macaristan                     :11.200 dolar

Slovakya                        :10.200 dolar

Estonya                          :10.000 dolar

Polonya                         :8.500   dolar.

Letonya                         :7.200   dolar

Litvanya             :7.300   dolar

Türkiye                          :2.260   dolar

Ayrıca kısa zaman sonra AB’ye katılmaya  aday olan Bulgaristan ve Romanya gibi ülkelerin ise kişi başına düşen milli gelirleri  6.000 dolarlara ulaşmıştır.

 Bu tabloda Türkiye’nin yeri burada olmamalıydı. Bu gün, onbeş Avrupa birliği üyesi ülkenin, kişi başına düşen, milli gelirden aldığı pay ortalama 21.000 dolardır.

Peki her türlü kaynağa ve jeopolitik avantajlara sahip olan ülkemiz neden 20.000 dolarlarda değil de, 2.000 dolarda anlamak mümkün değil.

Hepimizin şapkamızı önümüze koyup, enine boyuna düşünmemiz gerekir. Nerelerde hata yapıyoruz?  Avrupalıdan önce kendi kendimizi sorgulamalı ve acı da olsa hatalarımızı tespit edip, yaptığımız hatalardan geri dönmesini bilmeliyiz.

Yüz yıllarca zenginliğin, adaletin, insan hak ve hürriyetlerinin temsilciliğini yapmış olan Türk milleti, Avrupa kapılarında bekletilmek bir tarafa, bir çekim merkezi olma istidadına sahiptir.

 Yeter ki biz, bir birimizle didişmeyi bırakıp, her türlü potansiyelimizi değerlendirip, dünya ile yarışmayı yeğleyelim.

Yeter ki biz, her türlü maddi ve manevi kaynaklarımızı harekete geçirmesini bilelim ve uygulayalım.

Yeter ki biz, disiplinli çalışmasını, üretmesini ve  her alanda rekabet etmesini bilelim.

Yeter ki biz, toplumumuzun önündeki gelişmemizi engelleyen, bütün maddi ve manevi engelleri  hiçbir kesimden kuşku duymadan kaldırıp, insanlarımızın önünü açalım.

 Politika Gzt. Yay. Tar. : :17.12.2002