DONDUK

İSMAİL SARIÇAY

E-posta: isaricay@gmail.com                                                                  

           Yirmi iki ocak iki bin dört günü fırtınayla birlikte meydana gelen kar yağışı hepimizi evlerimize hapsetti.  Bir çok ilimizde okulların tatil  edilmesine neden oldu. Yollarda bazı öğrenci ve vatandaşımız donarak hayatını kaybetti.

         Elektrikler kesildi. Sular akmadı. Elektrikler olmayınca Kaloriferler yanmadı. Kaloriferler yanmayınca tabi ki evlerimizde donduk. Çoluk çocuk üşüdük. Eskiden kalma kömür ve katalitik sobalar varsa onları devreye sokmaya çalıştık.

         Sobalı evler  biraz daha şanslıydı. Tabi ki yeterli kömür varsa. Çünkü onlar elektriğe ihtiyaç duymuyordu. 

           Son yirmi yılın en şiddetli kış şartlarını yaşadığımız şu günlerde gördük ki, bir çok alanda çok geri kalmışız. En kötü ve en ağır şartlara göre gerekli tedbirlerimizi almadığımız için, bütün hayatımız allak bullak oldu.

          Özellikle İstanbul ve çevresinde çok sayıda araç ve insan bir semtten diğer semte, on, on beş saatte ulaşabildiler. Araçlar yollarda kaldı. Hatta iki saatlik yolu ne hazindir ki, yirmi dört saatte  alabilenler oldu.

            Şimdi bu halimizi görünce ister istemez insanın aklına şunlar geliyor. Norveç, İsveç, İsviçre, Rusya vb. gibi soğuk kuzey ülkelerinde, kış şartları her zaman böyle geçiyor.

           Peki bu ülkeler  bizim gibi devamlı yollarda mı kalıyorlar?

         Bu ülkelerde yaşayanlar kış boyunca yaşamları elektriksiz, susuz, seyahatsiz ve evde mi geçiyor?

            Yoksa bu ülkeler kış gelince kış uykusuna yatıp, kış boyunca uyuyorlar da, kışın o acımasız şartlarını görmeden mi geçiriyorlar?

            Elbette ne kış uykusundalar, ne elektriksiz, ne de susuz kalıyorlar. Adamlar zamanında gerekli her türlü tedbirlerini  alıyorlar.

           Ağır şartlarla karşılaştıklarında laf yerine, ülke şartlarına göre gerekli çözümleri üreterek, vatandaşlarına en iyi yaşam koşullarını sağlıyorlar.

         Gelişmişliğin göstergesi de bu değil mi?

          Evet vatandaşlarının her türlü şartlarda ihtiyaç ve isteklerini karşılamak gelişmişliğin ve uygarlığın resmidir. İşte bu ülkeler bunu yakalamışlardır.

          Bizler ise yıllarca bir birimizle didişmekten, bir birimize laf yetiştirmekten, ne düşünmeye, nede çözüm üretmeye fırsat bulabildik.

         Hala yirmi birinci yüzyılda bile geri kalmışlığın bütün emarelerini üzerimizde taşıyoruz. Hala kavga etmeyi, çağdışı yaşamayı ve çözümsüzlüğü, çözüm zannediyoruz.

         Problemlerimize çözüm yolları üretmek yerine, çözümsüzlüğün kör düğümleri üzerinde dolaşıp durmaya devam ediyoruz.

         Eller ay’ı geçip Mars’ı fethetmeye çalışıyor, bizler bir birimizi mars etmeye çalışıyoruz.

            Böyle yaptığımız içinde şu günde bir çok yerleşim yerimizde su yok, doğru dürüst yol yok, elektrik yok, iş yok, aş yok.

          San ki geri kalmışlığı aşmamaya  yemin etmişiz.

            Eller, yeni değerler var etmeye çalışırken, bizde var olanlar çamurlu çukurlu yollar, açlık, susuzluk, işsizlik, yolsuzluk, geri kalmışlık, dünya gelişmişlik sıralamasında bile son sıralardayız. Her alanda üretimsizlik, hiç yoktan iç gerginlikler, hazıra konma, çalışmadan çok kazanma, kapkaççılık vb. ne ararsan var.

            Gelişmişliğin görünen yüzü, vatandaşlarının insanca yaşayabilmesi için kişi özgürlüğünden tutun da, zaruri ihtiyaçlarına varıncaya kadar her türlü ihtiyacın, en iyi şekilde karşılanmış olmasıdır.

           Gelişmişlik, hesapta olmayan sıkındılar doğduğunda, bu sıkıntılara kısa zamanda çözüm üretebilme yeteneğidir. 

            Evet bütün bir millet olarak hepimiz bu görüntülerden kendimize ders çıkartalım. Her vatandaşımız üzerine düşen görev neyse onu layıkıyla yerine getirmelidir.

             Hancı hancılığını, yolcu da yolculuğunu çağdaş ölçüler içerisinde yaparsa, hancı da, yolcu da huzurlu, mutlu ve kazançlı olacaktır.

            Dünkü deterjana, ekmeğe, özgürlüğe, dünyayı tanımaya muhtaç olan demir perde ülkeleri bile, on yıl gibi kısa bir zaman içerisinde, bugün bizleri her alanda sollayıp çoktan geçtiler.

             Biz ise dünya ülkelerinin birbiriyle yarışırcasına koştuğu bir çağda, karlı yollarda kalarak çileli bir hayat yaşamayı, donarak, donmuşluktan kurtulmayı bir türlü çözemedik.  27.01.2004