FIRSATÇILAR

İSMAİL SARIÇAY

E-posta: isaricay@gmail.com                                                                  

         AB ile son tangomuz yaklaştıkça çeşitli devlet, topluluk ve gruplar ülkemizden sümen altında beklettikleri istek ve arzularını dillendirmeye başladılar.

17 aralık 2004 günü yapılacak AB toplantısında, Türkiye’nin AB’ye alınıp alınmamasıyla ilgili kararı öncesi, ülkemizden taviz beklentisi içine giren içteki ve dıştaki gizli fırsatçılar da, tek tek ortaya çıkmaya başladı.

Bunların başında, Rumlar, Ermeniler, Fransızlar vb. gelmektedir. Bunların dışında son olarak da, ülkemizin birinci sınıf vatandaşlarından bazıları da, onlara omuz veren mahiyette  yazılı açıklamalarda bulundu.

Hepsi de Türkiye’nin AB’ye girmek için veremeyeceği taviz yoktur düşüncesiyle peş peşe isteklerini sıralamaya başladılar.

Bunları görünce hemen  1.Dünya savaşı sonunda ülkemizi paylaşma yarışına giren devletler ve azınlıklar aklımıza geliyor.

Bu gün  adı, sanı, tarih sahnesinden silinmiş ve tek bir ferdi bile kalmayan Lidya’lılar, nasıl olduysa bir anda ortaya çıkarılarak hak iddiasında bulundurulmuşlardı.

Şunu hiç kimse unutmamalıdır ki, bu gün ne o günkü şartlar mevcuttur, nede ülkemizin şu anki durumu böylelerine pabuç bırakacak yapıdadır.

Sanki Türkiye batmış, yıkılmış da tekrar paylaşılıyormuşçasına, herkes bu dar zamanda bir şeyler koparma peşine düşmüştür.

Rumlar kendilerinin tanınmasını, Ermeniler, Ermeni soy kırımı ve Türkiye Ermenistan sınır kapısının açılmasını, Fransızlarda daha çok imtiyaz   koparmanın peşine düştüler.

Peki ya kendi vatandaşlarımızdan bazılarının, Türkiye üzerinde tarihi hesapları olanlarla aynı safta yer tutmalarına ne demeli?

Avrupa’nın büyük gazetelerine özerklik yada bölünme anlamına gelebilecek istek ve arzularını madde madde sıralayarak,  ne yapmak istedikleri doğrusu pek anlaşılır gibi değildir.

Her ne kadar sonradan çark edilmiş gibi görülse de, bir defa yanlış bir şeylerin yapıldığı gün gibi ortadadır.

Lozan anlaşmasına göre azınlık olarak kabul edilenler, sadece Türkiye sınırları içinde kalan gayri Müslimlerdi.

Müslüman azınlık diye bir şey yoktu. Hiçbir Müslüman grup yada etnik topluluk kendini azınlık olarak kabul etmedi.

Fakat  son günlerde bazı emperyal güçlerin de tahrikiyle, bu ülkenin has evlatları olarak devletimizin kuruluşundan beri, bir arada yaşadığımız ana gövdenin parçası olanların bir kısmı, azınlık gibi davranıp hak idda etme peşine düşmektedirler.

Bir defa bu hareket yanlıştır, yersiz ve yakışıksızdır. Bu yanlış tavır ülkemizin böyle bir zamanda pazarlık gücüne ve prestijine zarar verir.

Bu ülkede yaşayan hepimizin, çeşitli sıkıntıları vardır. Bunların başında gelir adaletsizliği, işsizlik, insan hak ve özgürlükleri, hırsızlık, arsızlık vb.

Şunu da unutmamak gerekiyor ki, daha önceki yazılarımızda da değindiğimiz gibi, AB bizi ne içine almayı, ne de uzaklaşmamızı istemektedir.

Her iki durumda da kendi çıkarları açısından sakıncalı görmektedirler.

Çünkü ülkemizin kullanabildiği taktirde o kadar alternatifleri var ki, bu durumu Avrupalılar bizden daha iyi biliyorlar.

İçlerine almak istemiyorlar, çünkü Türkiye onlar için öyle kolay lokma değil.

Ekonomik, sosyal ve kültürel potansiyeli AB ülkelerini derin derin düşündürmektedir.

AB ülkelerinin asıl amacı Türkiye’yi kontrol altında tutmaktır.

 Bu arada, bu zamana kadar alamadıkları yada koparamadıkları tavizleri, bu vesileyle almaktır.

Yani fırsatı ganimet bilmektir.

Tabi ki bizim de karşıdakilere bu imajı vermememiz gerekir.

Fırsatçılar, öyle inanıyorum ki, hayalleriyle baş başa kalacaktır ve kalmalıdır da.

Politika Gzt. Yay. Tar. :15.12.2004