ÖZÜR DİLEYECEKSENİZ…
İSMAİL SARIÇAY
E-Posta: isaricay@gmail.com
GÖREV SINIRLARI
Ülkemizde öyle olaylarla karşılaşıyoruz ki belki de dünyada eşi ve benzeri olmuyor.
Bunlardan biri son günlerde yaşadığımız belde belediyeleri meselesi.
Haftalardan beri nüfusu 2000’den aşağı düşen belde belediyelerinin kapatılmasıyla ilgili tartışmalara tanık oluyoruz.
Her kafadan bir ses çıkıyor adeta.
Kimse kendi görevleriyle yetinmek istemiyor.
Herkes olabildiğince görev sınırlarını zorlamaya ve her alana müdahaleye haklı görüyor kendini.
Kanunlarla sınırlanmış görevler her nedense dar geliyor insanımıza.
Bir başka ifadeyle söyleyecek olursak ülkemizde bir görev kirliliği mevcut.
Herkes herkesin görev alanına karışmayı kendinde bir hak olarak görüyor.
Böylece işler içinden çıkılmaz hale dönüşüyor.
Vatandaş olarak da olanlar karşısında hepimizin kafası karışıyor.
Kime inanacağımızı ve hangisinin doğru olduğu konusunda tereddütler oluşuyor.
Hâlbuki hukuk devletlerinde her şey belli kurallara bağlıdır.
Herkesin görev ve yetki alanı sınırlanmış ya da belirlenmiştir.
Bu sınırlar içerisinde görevliler tarafsızlık içinde görevlerini en iyi şekilde yapmakla yükümlüdür.
Son yıllarda ve aylarda neler yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz herkesin malumu.
Özellikle iki yıldır yaşayıp görüyoruz ki bir tarafta TBMM kararları, diğer tarafta halkı tatmin etmeyen anayasa mahkemesi kararları.
Yine bu beldeler meselesinde bir tarafta Anayasa mahkemesi kararı, diğer tarafta Danıştay kararı, bir başka tarafta YSK kararı.
Kaç gündür bunlar konuşuluyor, tartışılıyor, fikirler yürütülüyor.
Özellikle adalet dağıtması gereken yargı kuruluşları arasındaki bildiri yayınlama savaşları hukuk adına negatif bir görüntüdür.
Yargı, anlaşmazlıklar karşısında haklı ve haksızı tarafsız bir şekilde herkese oh hak yerini buldu dedirtecek bir çözüm bulma merciidir.
Bir başka ifadeyle yargı, hakkı hak sahibine iade eden, en güvenilir sığınaktır.
Bu sığınak her türlü açık ve gizli tehdide ve de kamplaşmalara karşı güvenirliliğini korumalıdır.
Görülen o ki her problemde olduğu gibi olaylar hep ideolojik duruşlara göre değerlendiriliyor.
En azından görüntü böyledir.
Hâlbuki herkes kendi görev sınırları içerisinde kalmaya azami dikkat etse bu tip kargaşalar ve didişmeler olmayacak.
Böylece hem kişilere hem de kurumlara karşı vatandaşın güveni sarsılmamış olacak.
İSRAİL VAHŞETİ
İsrail 27 Aralık 2008 cumartesi günü Gazze’deki Filistin halkı üzerine en vahşi silahlarla saldırarak yine 270’in üzerindeki masum insanı katletti.
Filistin halkının en doğal haklarına bile müsaade etmeyen İsrail, Hitleri bile gölgede bırakan katliamları yapıyor.
Ne acıdır ki dünyada insan hakları şampiyonluğu yapanlar Filistin halkına uygulanan soykırım ve vahşet söz konusu olunca dilleri tutuluyor kalemlerinin mürekkebi bitiyor.
Birleşmiş milletler güvenlik konseyi ise her nedense bu vahşet karşısında sus pus oluveriyor.
Hâlbuki Saddam’ın Irak’ına karşı hemen ambargolar ve müdahale kararları alıvermişti.
Sahi BM güvenlik konseyi İsrail’in bu vahşi saldırıları karşısında nelerle uğraşıyor dersiniz?
İsrail’in Filistin halkına karşı giriştiği bu vahşi saldırıları nefretle kınıyoruz.
29.12.2008