GÜÇ MERKEZLERİ DEĞİŞECEK
İSMAİL SARIÇAY
E-Posta: isaricay@gmail.com
1990 yılında Sovyetlerin dağılmasıyla ABD tek küresel güç oldu.
Hem siyasi, hem askeri, hem de ekonomik olarak.
Neticede ABD dünya imparatorluğu haline geldi.
İstediğini dövdü istediğini kovdu.
Afganistan ve Irak’ta vahşi saldırılara imza attı.
Fakat bu dünya imparatorlukları ancak 20 yıl sürebildi.
Irak işgali, güçlerinin sınırlarını görmelerine neden oldu.
Birçok bölgede savaşa girişen neoconlar ekonomilerini çökerttiler.
Dünya ekonomisini de kendileriyle birlikte götürdüler.
Bankalar battı fabrikalar kapandı.
Yüz binlerce insan aşından ve işinden oldu.
Ekonomilerinin çökmesiyle imparatorluklarının sonu göründü.
Sonuçta 20.yüzyılda oluşturulan ABD ve AB merkezli güç dengeleri sallanmaya başladı.
Yaşanan bu küresel ekonomik kriz mevcut güç merkezlerini değiştirecektir.
Bu güç kayması ayrıca tarihin seyrini de değiştirecektir.
19 ve 20.asırda gücü eline geçiren batılı güçler inişe geçmiştir.
Her çıkışın bir inişi olduğu gibi.
Yeni oluşacak dengelerde Türkiye’nin de önemli bir güç merkezi olacağını söyleyebiliriz.
Ancak Türkiye’nin kendi ayağına zincir vurmaması kaydıyla.
Çünkü tarih boyunca Türklerin en büyük rakibi yine kendileri olmuştur.
Dünyaca ünlü uluslararası ilişkiler uzmanı stratejist Dr. George Friedman bu konuda şöyle diyor. “Türkiye’nin Ortadoğu ve Avrasya’nın güç merkezi olabileceğini, ancak Türkiye’nin bunu karşılamada pek de istekli olmadığını görüyorum”.
Fakat burada şunu açıkça söyleyebiliriz.
Türkiye istemese de güç merkezi olmak mecburiyetinde kalacaktır.
Kalacaktır çünkü hinterlandı bunu zorlamaktadır.
Bu zorlama karşısında Türkiye’nin kaçması da mümkün değildir.
Ayrıca yeni konjoktürel şartlarda Türkiye’yi sıkıştırmaktadır.
Bunun işaretlerini Davos’taki “One minute” çıkışı sonrası Ortadoğu Afrika ve Avrasya yankılanmalarında görebiliriz.
Bu olayla Balkanlar, Afrika, Ortadoğu ve Avrasya’da ezilen halklar Türkiye’nin liderliğine ne kadar hasretle baktıklarını göstermiştir.
Tüm bu bölgelerin güç merkezi olabilecek tek ülke Türkiye’dir.
Dünyanın 17. büyük ekonomisi haline gelen Türkiye’nin bu sorumluluktan istese de kaçamayacağını bilmemiz gerekiyor.
Fakat şunu da unutmamak gerekiyor.
Türkiye’nin iç barışının sekteye uğramaması ve küresel krizin yıkıcı etkilerinden mümkün olduğunca az zarar görerek çıkması şartıyla.
9.03.2009