Dünya devletleri içinde gelişme ve etkileme potansiyeli olarak en büyük
avantaja sahip ülkelerin başında ülkemiz gelmektedir. Adriyatik’ten, Çin’e
kadar olan coğrafi alanda, kültürel ve etnik olarak Türkiye’nin kültür
nüfuz sahası inanılmaz bir potansiyele sahiptir. Bu bölge, hem coğrafi
olarak, hem de ekonomik ve stratejik bakımlardan dünya çapında önemli bir
yere sahiptir.
Gözümüzü kulağımızı kesinlikle buralardan ayırmamak zorundayız. Bu görevi
tarih, kaçınılmaz bir şekilde her zaman bize hatırlatmaktadır. Buraları ihmal
ettiğimiz müddetçe bize Anadolu’da da huzur ve güven vermeyeceklerdir.
Herkes tarafından bilinen Osmanlı’dan bize miras kalan kültür sahalarını,
maalesef bizler boş bırakmış, bütün ilgili toplulukların bağlılıklarını her
sahada ifade etmelerine rağmen onlarla yeteri kadar ilgilenmemiş ve onları
hayal kırıklığına uğratmışızdır.
Onun için devamlı başımız ağrımaktadır. Bir başka açıdan
Bosna’dan Doğu Türkistan’a , Çeçenistan’dan, kuzey Irak’a kadar olan alan,
bizim kültür alanımız olarak kabul edilebilir. Eğer tüm bunları
değerlendirebilirsek, bu alanlar Türkiye açısından paha biçilmez birer
potansiyel güçtür.
Buralarda yaşayan devlet ve toplulukları belli idealler çevresinde uzlaştırıp
tek ses haline getirebiliriz. Türkiye’nin bir işareti bütün bu topluluklardan
çıkacak sesle dünyayı sarsabilir ve ağırlıklı bir kamuoyu oluşturulabiliriz.
Türkiye’nin dünya devleti olması için hemen hemen bütün şartlar hazır. Fakat
ya biz farkında değiliz yada elimizde bulunan bu potansiyeli
değerlendirebilecek kapasitemiz yok demektir.
Özellikle Ortadoğu ve Orta Asya’da Türkiye dikkate alınmadan hiçbir güç
herhangi bir faaliyete girememelidir. Ancak bakıyoruz buralarda herhangi bir
konuda operasyona girişen büyük güçler sanki Türkiye yokmuş gibi davranarak
hareket etmekteler.
Tabi bu bizim kendimizi dünya üzerinde kabul ettiremeyişimizin bir eseridir.
Bizim bu bölgelerde etkinliğimizi sağlayamadığımızdan dolayıdır ki kimse bizi
dikkate almamaktadır.
Tarihin altın tepsi içinde bize sunduğu fırsatları maalesef yeteri kadar
değerlendiremedik. Kardeş devletler olarak tarih sahnesine çıkan Orta
Asya’daki Türk devletlerine gereken yakınlığı ve yardımı gösteremediğimizden,
onlar tekrar ya Rusya’nın nüfuz alanına girmeye başladılar yada Amerika’nın
yeni nüfuz bölgeleri olmaya başladılar.
A.B.D’nin Türkmenistan ve Özbekistan gibi ülkelerde üsler oluşturmaya
başlaması buna en iyi örnektir. Dünyanın Ortadoğu’dan sonra ikinci büyük
enerji kaynaklarının bulunduğu bu bölge bütün imkanlarımıza rağmen vurdum
duymazlığımız sayesinde, elimizden çıkmakta olup başkalarının kontrolüne
geçmek üzeredir.
Öyle sanıyorum ki A.B.D’nin Orta Asya’da iki amacı var. Birinci amaç Orta
Asya’daki enerji potansiyelini ele geçirmek, ikinci önemli amaç ise nükleer
güce sahip tek İslâm ülkesi olan Pakistan’ı kontrol etmek ve bu güçten
arındırmaktır diyebiliriz. Tabi ki Rusya’da boş durmuyor. A.B.D ile dirsek
temasına geçerek terazinin öbür kefesini dengelemeye çalışıyor.
Bu devletlerin uzun süre buralarda çıkarlarını koruyabilmeleri için bölge
ülkeleri arasında da, bu günden yeni itilaf alanları oluşturmaya
başlayacaklarını pek yakında görmeye başlayacağız.
Türkiye devamlı iç sorunlarla değil biraz da hayati öneme haiz bu bölgeyle de
yakından ilgilenmek zorundadır. Yoksa tekrar böyle fırsatları yakalamak için,
bir yüz yıl daha beklemek zorunda kalırız.
<==Anasayfa