İSMAİL SARIÇAY

E-Posta: isaricay@gmail.com

  HAC ANILARI

  -7-                                         

HACI ADAYLARI KAYBOLUYOR:

Mekke’de daha ilk günden itibaren kaybolan kaybolanaydı. Koca koca adamlar kaybolur mu demeyin. Maalesef kayboluyor. Neticede elbette bulunuyor ama o zamana kadar sorumlular ve yakın arkadaşları oldukça sıkıntılı anlar geçiriyor. Hacı adaylarının kendileri kaybolduğu gibi bir çoğununda valizleri kayboldu.

Kaybolanlardan birisi de beraber yolculuk yaptığımız ve aynı odada kaldığımız oda arkadaşım Hacı Necmettin Koparoğlu’ydu.  Medine’de Valizini kaybettiği yetmiyormuş gibi birde Mekke’de kendi kayboldu. Kaybolduğunu anladığımızda yakın çevremizi her ne kadar kolaçan ettiysek de kendilerini maalesef bulamadık. Zaten o kalabalıkta bulmak da mümkün değildi.

Kutsal yol arkadaşı olarak, arkadaşımızın kaybolmasından kendimizi sorumlu hissediyorduk. Yanında telefonu da yoktu ki alo desek. Meğer Hacı Necmettin Koparoğlu daha geceden kafile ve gruptan koparak kaybolur kaybolmaz, Kâbe dışına çıkmış. Bir taksiye binip adını ve semtini bile daha tam olarak bilmediği oteli bulmak için yollara düşmüş. Elinde, kaldığı otelle ilgili ne bir bilgi, ne adres nede bir telefon varmış. Arapça da bilmiyor ki taksiciye derdini anlatsa. Mekke’nin altını üstüne getirmişler ama kaldığımız oteli bulamamışlar. Taa ertesi gün öğle saatlerine kadar. Tabi bizde o saate kadar endişe ve korku içerisinde onu bekledik. Başına bir şey gelmesinden korktuk. Arasan nereye gidip arayacaksın. Bereket birileri durumdan vazife çıkararak yardımcı olmuş da kaldığımız otele kadar getiriverdi.

Daha buna benzer Mekke ve Medine’de çok sayıda kaybolma hadiselerine şahit olduk. Zaman zaman kaybolan yabancılarla karşılaştık. Kimisi ağlıyor ve ne yapacağını bilmiyordu. Ayrıca ne kaldığı yeri biliyordu ne de semtini. Sadece hangi ülkeden hacca geldiğini biliyordu. Buradan hareketle konakladığı bölge ve yerleri tespit etmeye çalışıyorduk. Bu insanlara mümkün olduğunca yardımcı olmaya ve yerlerine kadar götürüp teslim etmeye ya da telefonlarla kaldıkları yerleri bulmaya çalıştık. Yerlerini bulamadıklarımızı diyanetin irtibat bürolarına teslim ederek onların bulmalarını sağladık. Bu vesileyle o insanların kendilerine sahip çıkıldığını görünce ne kadar mutlu olduklarına şahit olduk.

Neticede kafilemizden diğer kaybolan hacı adaylarının bir kısmına sabah saatlerinde telefonla ulaşarak peygamberimiz Hz. Muhammed’in evinin yanına gelmelerini istedik. Burası her zaman buluşma noktamızdı. Otobüs durakları peygamberimiz Hz. Muhammed’in doğduğu eve de çok yakındı. Telefonla ulaşılamayanlara yapılacak bir şey yoktu.  Onlar da kendi imkânlarıyla daha sonradan konakladığımız otellere bir şekilde ulaştılar.

 

 MEKKE’DE DİYANET SERVİS OTOBÜSLERİ:

Diyanet işleri başkanlığı Mekke’de her semte yeteri kadar servis otobüsleri koymuş. Bu otobüsler Kâbe ile Mekke’nin hacı adaylarının/hacıların konakladığı her semt arasında devamlı çalışıyordu. Kâbe’nin hemen yakınından kalkıyor belli güzergâhları kullanarak bütün hacı adaylarının/hacıların kaldığı yerlere uğruyordu. Her ne zaman gitseniz Kâbe’deki duraklarda servis otobüsleri hazırdı.

Diyanetin servis otobüslerinin tamamı bayrağımızın rengi olan kırmızı renkti. Üzerlerine de diyanet servis otobüsleri diye levhalar asılmıştı. Ayrıca her otobüsün Türkiye’de olduğu gibi bir numarası vardı. Her semtin numaraları farklıydı. Otobüslerin kalktığı durakların olduğu yerde bir de Türk bayrağı dalgalanıyordu. Ayrıca duraklarda Türk hacı adaylarına/hacılara yol göstermek için Türk görevliler görevlendirilmişti.

Otobüs durağında çeşitli ülkelere ait o kadar çok sayıda otobüs vardı ki, normal şartlarda otobüsleri bulmak kolay değildi. Fakat Diyanetin almış olduğu bu tedbirler sayesinde servis otobüslerimizi bulmak oldukça kolaylaştırılmıştı.

Diyanetin organize ettiği bu servis otobüsleri Otel ile Kâbe arasında 7/24 saat çalışıyordu. Otelimiz Mekke’nin aziziye semtindeydi. Kâbe’ye 5 km uzaklıktaydı. Burada adeta kendi ülkemizde gibi hissettik kendimizi.

Diyanete ve emeği geçenleri bu güzel organizasyonları için kutluyorum. Çünkü her şey mükemmel organize edilmiş.

 

HAC BOYUNCA YEMEKLER:

İlk Medine’ye vardığımız günden itibaren günde iki öğün yemek veriliyordu. Bunlar sabah kahvaltısı ve akşam yemeğiydi. Çeşit oldukça boldu. Meyve eksik olmuyordu. Hatta menüde çoğu zaman dört beş çeşit yemek oluyordu ve bolca veriliyordu. Masalarda zeytinyağı, sirke, limon suyu, karabiber, pul biber, tuz eksik olmuyordu.

Sabah kahvaltısı 06:30 ile 09:30 arası, akşam yemeği ise 18:30 ile 21:30 arası idi. Daha sonra akşam yemekleri saat 18:30/22:30 olarak değiştirildi. Her şeyde olduğu gibi yemek konusunda da diyanete ve emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Çünkü bütün konularda gerçekten her şey profesyonelce düzenlendiği gibi yemek konusunda da düzenlenmiş. Hac boyunca hiçbir konuda hacı adayları herhangi bir sıkıntı çekmedik.

Şu hususu belirtmeden geçmeyelim. Diyanetin yemek organizasyonu da diğer organizasyonlar gibi bütün hacı adayları/hacılar tarafından takdirle karşılandı.  Yemekler tamamen Türk mutfağına göre hazırlanıyor ve damak tadımıza uygundu. Aşçılar,  yemek servisi yapanlar hepsi Türk’tüler.

Bu arada Zemzem ile ilgili de şunu söylemekte fayda var. Hem Medine’de hem de Mekke’de Zemzem oldukça boldu. Bütün hacı adayları/hacılar istediği zaman istediği kadar Zemzem içebiliyordu. Şişelere doldurup yanında devamlı Zemzem bulundurabiliyordu. Zemzem tuvalet ihtiyacı da doğurmuyordu. Çünkü Zemzem’in tamamen terle atıldığı, idrar yollarından atılmadığı biliniyordu. Bundan dolayı bütün hacı adayları normal su içmeyi ihmal etmemeleri için sık sık uyarılıyordu. Aksi takdirde böbreklerin hasar görebileceği söyleniyordu. Bizler de buna dikkat ederek normal su içmeyi de hiçbir zaman ihmal etmemeye çalıştık.

Birçok hacı adayının diyanetin yapmış olduğu, konaklama, servis otobüsleri, yeme içme vb. gibi yapılan bütün organizasyondan memnuniyetlerini ifade ettiklerine bizzat şahit oldum. Birçoğunun da bu hizmetler için dualar yaptığını gördüm.

Benim olumsuz olarak gözlemlediğim sadece odalara yerleştirilen insan sayıları, odaların hacimlerine göre biraz fazlaydı. Beş kişilik odalara ancak 3 ya da 4 kişi yerleştirilseydi daha sağlıklı olurdu. Kısaca Oda hacimlerine göre oda nüfusları biraz fazlaydı.

 

HAC SÜRESİ:

Türk hacılarının, hac sürelerinin biraz uzun olduğu kanaatindeyim. Örneğin bizim gittiğimiz ve döndüğümüz(21 Eylül/25 Ekim) günler dâhil 33 gündü. Hâlbuki bu sürenin 15 ile 20 günü geçmemesi gerekir. Bu sürenin hem ibadet, hem ülkemiz ve hem de vatandaşlarımız açısından daha verimli ve yeterli olacağına inanıyorum.

 Dolayısıyla 15 ile 20 günlük hac süresi hem zamandan hem de ekonomik olarak tasarruf sağlayacaktır. Bunun üzerinde biraz daha düşünülerek gelecek yıllardaki hac planlamalarında dikkate alınmasında büyük faydalar olacağına inanıyorum.

 

MEKKE VE KÂBE’Yİ TANIMA:

30 Eylül 2013 günü Medine’den Mekke’ye uzun bir yolculuk yaptık. O gün gece kafilece Kâbe’ye gittik. Gece olması münasebetiyle nereden gidip geldiğimizi, nerelerden geçtiğimizi bilmiyorduk. Mekke’nin yabancısıydık daha açıkçası. Hani bir şehre gittiğimizde her zaman yanımızda bir bilenin olmasını isteriz. Gelip geçtiğimiz yerleri, semtleri, şehrin önemli yerlerini bize tanıtsın diye. İşte karşıma Mekke’ye vardığımızın ertesi günü bir vesileyle böyle bir fırsat çıktı.

Mekke’ye geldiğimiz akşamı yorgunluk, yürüme güçlüğü vb. nedenlerden dolayı annem ve eşim Umre tavafı ve say’ı yapmaya gidememişlerdi. Eşimin ayaklarını ayakkabı vurmuştu. Yürümekte zorluk çekiyordu. Bundan dolayı 1 Ekim 2013 günü annem ve eşime Umre tavafını yaptırabilmek için bir yardımcı tutmak istedim. Oteldeki personele derdimi anlatmaya çalışıyordum. Tam o sırada karşıma orada çalışan bir Türk rast geldi. Ona da derdimi anlatınca, o da işte ben senin dediğin işleri yaptırıyorum, yardımcı olabilirim dedi. Sevindim. Bende şanslıymışım aradığım adam yanımda bitti dedim. Daha önce belirttiğim üzere Kâbe’ye bir gün önce gitmiştik ama gece olduğundan tam tanıyamamıştık.

Adının Mustafa olduğunu öğrendiğim Çorumlu Türk’le bir defaya mahsus tavaf ve say yaptırma karşılığı 200 Riyal’e anlaştık. Bizi otelden alacak hem tavafı yaptıracak hem de Say’ı yaptırıp otele geri getirecekti. Kendisinin tekerlekli sandalyesinin de olduğunu söyledi. Bende otele gelir gelmez otelden bir tekerlekli sandalye almıştım anneme.  Mustafa’ya bir arkadaş daha bulalım da iki tekerlekli arabayla gidelim dedim. O da başka adama gerek yok. Sen eşini ben de anneni bindiririm tavaf ve saylarını yaptırır geliriz. Bu vesileyle sende nafile tavaf yaparsın dedi. Hem de ben sana Kâbe’nin giriş çıkışlarını ve geliş gidişlerini öğretirim dedi. Ben de tamam dedim.

Tekerlekli sandalyeleri yanımıza alarak Atladık servis otobüslerine doğru Kâbe’ye gittik. Geçici olarak bu yıl devreye giren Kâbe’nin ortasında yaşlılar, sakatlar ve yürümekte zorluk çekenler için çelik yapıdan inşa edilen daire şeklindeki tavaf yerine çıktık. Ben buranın giriş ve çıkışlarını hâlihazırda bilmiyordum. Bize giriş ve çıkışları öğretti. Burada daha çok tekerlekli sandalyelerle tavaf yapanlar vardı. Alt katlara oranla burası biraz daha sakindi. Tavaf niyetini yaptıktan sonra tavafa başladık. Burada tavafı tamamlayıp, uygun bir yere çekilip tavaf namazını kıldık.

 Buradan hemen Say yapmak üzere Safa-Merve’ye geçtik. Say niyetini yaptık. Yine orada da tekerlekli sandalyelere ayrılmış orta kısımda bir alan vardı. Orada Sayı’mızı yaptık. Böylece annem ve eşimin Umre tavaf ve saylarını da yaptırmış olduk.

 Yardımcı arkadaş Çorumlu Mustafa Kâbe ve Mekke’nin her yanını tabir yerindeyse karış karış biliyordu. Çünkü yıllardan beri bu işi yapıyormuş. Kendine böyle bir iş alanı oluşturmuş.  Bize Kâbe’nin bölümlerini, giriş çıkış kapılarını, genişletme çalışmalarından dolayı kapalı olan yerleri, nerede neyin olduğunu ve hangi duanın nerede ve nasıl yapılacağını etraflıca anlattı. Tavaf ve say sırasında oldukça faydalı bilgiler verdi. Bilmemiz gerekenleri uygulamalı olarak gösterdi sağ olsun. Her yerde olduğu gibi bir bilenin olması işleri oldukça kolaylaştırıyordu. Orada hemen aklıma şu ayet-i Kerime geldi. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”.(Zumer/9)

İşte o vatandaşımız sayesinde Kâbe’yle ve Mekke’yle ilgili birçok şeyi daha ilk günden öğrenmiş oldum. Hatta hac boyunca işimize yarayan birçok Arapça kelimede öğrendim. Tarik(yol ver), Halas(tamam), Mama(Anne), Hurma(hanım, eş) vb. gibi.

Kâbe’nin giriş, çıkış, geliş ve gidişlerini belli oranda öğrendikten sonra artık kendimiz gidip gelmeye başladık.  3 Ekim 2013 günü saat17:30’da otelden servis otobüsünü beklemeden annem ve eşim olmak üzere üçümüz bir taksiye 15 Riyal vererek nafile tavaf yapmak üzere Kâbe’ye gittik. Kâbe’de nafile tavaf yaptık. Akşam ve yatsı namazlarını Kâbe’de eda ettik. Çoluğumuza çocuğumuza, komşularımıza, arkadaşlarımıza, dostlarımıza, vatanımıza ve milletimize içten hayır ve dualarda bulunduk. Gece 21:00 dolaylarında Kabe’den çıktık ve yine otobüs servis duraklarına gitmeden bir taksiciye 30 riyal vererek otelimize geri döndük. 

Artık Mekke’nin ve Kâbe’nin yollarını, semtlerini ve nereden nereye nasıl gidileceğini az çok öğrenmiştik. Bir süre sonra da Mekke, İzmir veya İstanbul gibi fazla yabancılık çekmediğimiz yerler arasına giriverdi. İstediğimiz zaman istediğimiz yere servis otobüsleriyle veya taksi tutarak kendi başımıza gidip gelmeye, gezip görmeye başladık.

 

         DEVAM EDECEK

              Politika gzt.yay.tar. : 16 Aralık 2013       

Ana sayfa