HİLÂL VE HAÇ

İSMAİL SARIÇAY

E-posta: isaricay@gmail.com                                                                  

                    Bu günkü yazımızın başlığı gördüğünüz gibi sembollerden oluşmuştur. Hilâl ve Haç. 

Hilâl İslam’ın ve Haç’ında Hıristiyanlığın sembolü olduğunu söylemeye gerek var mı bilmiyorum. 

Tarih boyunca Hilâl ve Haç hep karşı karşıya gelmiştir. Büyük mücadelelerin sembolleri olmuşlar ve olmaya da devam etmektedirler. Haçlı seferlerinde olduğu gibi.

Son günlerde yaygın basın ve TV ekranlarında ülkemizdeki misyonerlik faaliyetleri ateşli bir şekilde tekrar tartışılmaya başlamıştır.

 Nedir bu misyonerlik?

Kısaca Hıristiyanlık propagandasının her çeşidine “Misyonerlik” deniyor.

Tabii bu tartışmaların temelinde ülkemizin bu zamana kadar olmadığı şekilde, açık açık misyonerlik faaliyetlerine yada Hıristiyanlık propagandasına hedef olmasıdır.

Ülkemizin birçok yerinde apartmanların alt katlarında yapay kiliseler oluşturularak, bizim sahip çıkamadığımız gençlerimize misyonerler sahip çıkarak Hıristiyanlaştırmaya başlamışlardır.

Eskiden gizli kapaklı yapılan bu faaliyetler, AB’ye giriş sürecinin hızlanmasıyla, artık alenen yapılmaya ve sokaklarda İnciller dağıtılmaya kadar varmıştır.

Tabiî ki demokratik ülkelerde bunlar olacaktır denilebilir. Her inanç sahibi kendi inancının propagandasını ve yayınını yapacaktır ve yapmalıdır da denebilir.

Asıl olan bunlar karşısında Türk insanının ve Türk aydınının ne yaptığı önemlidir. Üzülerek söylemeliyiz ki, bizler gençliğimizi iyi eğitemediğimiz ve sahip çıkamadığımız için her türlü cereyana açık hale getirmişizdir.

İşte bizlerin boşlukta bıraktığı bu gençlere para, sex vb. menfaatler sağlanarak Hıristiyanlaştırılmakta yada Hıristiyanlaştırılmaya çalışılmaktadır.

Bütün bunlar karşısında gel de merhum M.Akif Ersoy’un şu dizelerini hatırlama.

Misyonerler, gece gündüz yeri devretmedeler

Ulemâ, vahy-i ilâhî'yi mi bilmem, bekler...

 Misyonerlerin özellikle İslâm ülkelerindeki faaliyetlerini şu şekilde yaptıklarını görüyoruz.

Önce hedef toplumun maddi ve manevi değerlerini kötülemek, yıpratmak ve yıkmak.

Sonra istedikleri şekle sokmak veya önce eritmek, sonra yeniden şekillendirmek.

Böylelikle toplumu, bölücü ve yıkıcı kamplara ayırmak yada ayrılmaya hazır hale getirmek.

 Ondan sonra da kolaylıkla kendi öz benliklerinden uzaklaştırmak ve neticede onları daha kolaylıkla Hıristiyanlaştırmak. Üstelik bunları yaparken de, uygarlık adına yapıyor görünmektir.

Bütün Hıristiyan dünyası, İslam yada Müslüman deyince Türkleri anlamaktadır. Yani Batı yada Hıristiyan aleminde, beğensek de beğenmesek de bu böyle algılanmaktadır.

  Onun içinde Türk insanı tarih boyunca, Misyonerler için ilk hedef olmuştur. Bu günde farklı değildir.

 Fakat Türk aydınları ne yazık ki bunun farkına ya hiç varmamış yada hep sonradan intikal etmiştir.

 Uzun yıllardan beri misyonerlik faaliyetleri devam etmesine rağmen, istisnalar dışında, bizim aydınımız Misyonerler için zemin oluşturmakla meşguldü.

Bunu bilerek veya bilmeyerek de yapmış olsak, maalesef gerçekler bu çerçevededir. Çünkü halkımızın öz değerleri hep küçümsendi, horlandı, hatta aşağılandı.

Bunun sonucu olarak da, eğitimsiz ve sahipsiz bırakılan genç nesillerimizin birçoğu, bu gün misyonerlerin pençesine düşmektedir.

 Satanizm, sex partileri, tinercilik, kap kaç, Alkol ve uyuşturucu batağının girdaplarında dolaşmaktadır.

Sokaklarda insanları soymakla ve tecavüze kalkışmakla meşgul olmaktadır. Tüm bunların sorumluluğunu herkes ve hepimiz birazda kendimizde aramalıyız.

Şöyle bir söz vardır. “Tabiat boşluk kabul etmez”. Sizin kendi insanınızda boş bıraktığınız alanları mutlaka birileri doldurur. Öylede oluyor. Bu gün misyonerlerin ve nice sapık akımların doldurduğu gibi.

İşte her gün ülkemizin değişik yerlerinde yaşanan iğrenç olayları izliyor ve dehşet içinde kalıyoruz.

 Tarikat adı altında ülkemizin çeşitli köşelerinde ve otellerinde yapılan sex partileri bile ekranlara getirilip bunlar dini bir görüntüymüş gibi sunuluyor.

Halbuki bu görüntüler hiçbir inanışın ve hiçbir inanışa ait tarikatın görüntüleri değil, insanlığın yüz karası olan aşağılık davranış gruplarının sergilediği densizliklerdir.

Böyle ne inanç olur, nede tarikat. Olsa olsa bunlar maskaralık olur.

Burada kısaca söyleyeceğimiz şudur.

 Hilal ile Hac’ın mücadelesi dün vardı, bu günde vardır, yarında olacaktır.

Bu mücadele şimdi olduğu gibi, her zaman değişik versiyonlarıyla devam edecektir.

11.01.2005