İnsanlık bilim ve teknolojinin gelişmesiyle daha
mutlu, daha müreffeh, barış ve huzur dolu bir yaşam
beklerken bunun aksi gelişmelerle karşı karşıya
kalmaktadır.
Eline parayı,
silahı ve gücü geçirenler diğer insanlara hayat hakkı tanımamak
için her türlü ilkel saldırı ve vahşi müeyyideleri uygulamaktan
geri kalmamaktadır.
Son yıllarda
Bosna’da, Çeçenistan’da, Afganistan’da, Irak’ta ve bu günde
Filistin ve Lübnan’da sergilenen vahşetler insanı insanlığından
utandırmaktadır.
Bu nasıl bir
medeniyet ve insanlık anlayışıdır ki, insanların ülkelerini işgal
ederek, insanlarıyla birlikte, tüm maddi ve manevi varlıklarının
hepsini yok ediyor.
Savaşında bir
kuralı vardır ve olmalıdır.
Savaşta
kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve kültürel varlıklara zarar
vermeme prensibi tüm insanlık tarafından kabul edilen ortak
prensiplerdir.
Ne var ki,
İsrail’in Filistin ve Lübnan’a saldırılarında görüyoruz ki, artık
insanlıktan uzaklaşmış ve gözü dönmüş, Vandallaşmış olanlar hiçbir
şeyi görmüyor ve tanımıyor.
Önüne ne
gelirse yakıyor, yıkıyor ve yok ediyor.
Tüm dünyaca
yasaklanmış kimyasal silahları bile çekinmeden kullanabiliyor. Tüm
dünyada bu duruma sessiz kalıyor.
Lübnan’ın Kana
Kasabasında kadın ve çocukların sığındığı sığınaklar güdümlü
bombalarlarla acımasızca vuruluyor 50–60 kadın ve çocuk orada
öldürülüyor.
Ne dünya
barışını korumakla görevli BM’den ses çıkıyor, nede kendilerini
medeniyetin temsilcileri! olarak kabul edenlerden ses çıkıyor.
Tedbir
alınmadığı için İnsanlık olarak bu fotoğrafları tekrar tekrar
izlemek zorunda kalıyoruz.
1996 yılında
da bu vahşet fotoğraflarını kanımız donmuş halde irkilerek
izlemiştik. 10 yıl sonra aynı fotoğraflar tekrar gösterime
sunuluyor.
İsrail, 18
Nisan 1996’daki Gazap Üzümleri adını verdiği operasyonda Kana’daki
BM üssüne sığınan 105 kişiyi acımasızca katletmişti. Kana’yı kana
bulamıştı. Yine bugün Kana, kana bulandı
Katliam,
kafaları kopan çocukların oluşturduğu acı manzaralarla zihinlere
kazınırken, BM saldırının bilinçli olarak gerçekleştirildiğini
açıklamıştı ama yine bir önlem alamamıştı, bu günde alamadı.
Maalesef o
zaman da BM vb. kuruluşlar suçluları cezalandırılamadı bu günde
cezalandırılamıyor.
Bazı suçları
birileri işlerse en ağır cezalara çarptırılmaya çalışılıyor,
bazıları aynı suçun katmerlisini de işlese bırakın suç sayılmayı,
daha teşvik ediliyor.
Dokunulamıyor
hatta söz bile söylenemiyor.
İşte İsrail’in
Lübnan’da işlediği insanlık suçu bu dokunulmazlar kategorisine
giriyor.
Kimyasal
bombalar kullanılarak kadın çocuk demeden herkes sığınaklarda
topluca katlediliyor insan hakları ve özgürlük kahramanlarından!
ses çıkmıyor.
Üstüne birde
sığınak delici güdümlü bombalar verilerek saklanmaya çalışan masum
insanlarında topluca öldürülmesi sağlanıyor.
Bu bir
vandalizmdir, bu bir soykırımdır, bu bir insanlık suçudur.
İşin
düşündürücü tarafı ise, bu Vandalizm’i ve soykırımı yapanların,
kendilerine Hitler tarafından soykırım yapıldığını iddia edenler
tarafından yapılmasıdır.
Eğer bu
saldırıları bir başka ülke yapsaydı şimdiye kadar başına gelmedik
kalmazdı.
Dünya çapında
hangi müeyyide ve ambargolarla karşılaşırdı kim bilir.
Evet, bu
insanlık suçunu işleyen kim olursa olsun en ağır şekilde
cezalandırılmalıdır.
Son yıllarda
yaşadığımız ve şahit olduğumuz tüm bu olup bitenler karşısında
insanlık nereye? Demekten maalesef kendimizi alamıyoruz.