KABADAYILIK

İSMAİL SARIÇAY

E-posta: isaricay@gmail.com                                                       

             ABD askerlerinin 4 temmuz 2003 günü Irak’ın Süleymaniye kentindeki Türk irtibat timini mesnetsiz iddialarla tutuklama girişimi, Türk milletinde büyük bir tepki uyandırmıştır.

Bu olay ne müttefikliğe, ne dostluğa, ne de uluslar arası hukuka uygundur. Bu olsa olsa bir zorbalıktır ve  kabadayılıktır.

Bu zamana kadar “emrederim yapılır” mantığından hareket eden ABD, Irak saldırısında, 1 mart 2003 günü TBMM’nin aldığı ret kararıyla şaşkına döndü. Bunun neticesinde de uzun yollar kat ederek Basra körfezinden saldırmak zorunda kalmıştı.

Çünkü her zaman tüm dünyada onlar ister ve diğerleri yapardı. Aksini düşünmek ve itiraz etmek kimsenin hakkı ve haddi değildi onlara göre.

Nasıl olurdu da Türkiye, ABD’nin isteklerine hayır diyebilirdi? TBMM bile olsa onların dediğini yapmalıydı ve geri çevirmemeliydi.

İşte bütün bunlar ABD’li şahinleri içten içe, Türkiye’ye karşı öç alma ve kin duygularına sürüklemeye başladı.

Zaman zaman da bu düşünceler, önde gelen ABD yetkilileri tarafından televizyonlardan açıkça dile getirildi.

ABD’li Coniler unutmasınlar ki, nasıl ki Irak saldırılarında, Necef çöllerinde sıkışınca hemen Türkiye’nin kapısını tekrar çalmaya koştularsa, yarın veya öbür gün Orta doğunun kaypak zeminlerinde kaymaya başladıklarında, yine tutunmaya çalışacakları Türkiye olacak ama, işte o zaman belki de, iş işten çoktan geçmiş olacak.

Şunu hiç kimse unutmasın. Her çıkışın bir inişi vardır. 

Yıllardan beri yazıp çiziyoruz. Bir birimizle itişip kakışmayı bırakalım. Enerjimizi birbirimizi engellemekle yada yemekle harcamayalım. Gelecek yüz yılların plan ve projelerini yapalım. Bu günü değil, yarınları düşünelim diye diye dilimizde tüy bitti.

Türk milleti ne acıdır ki, bir biriyle cedelleşmekten altmış yılını kaybetti. Halbuki Türkiye’nin sahip olduğu, coğrafi, kültürel ve ekonomik olanaklara, ne ABD, ne  İngiltere, ne de bir başka ülke sahiptir.

Fakat bizler bütün bunları ne gördük nede anlayabildik.  Hep yalnızları oynadık. İçine kapanık yaşadık. Başımızı kaldırıp dünya nereye gidiyor diye bakıp düşünmedik.

Etki alanlarımız dahilinde olan coğrafi, kültürel ve ekonomik güç bölgelerini değerlendiremedik.

Dolayısıyla dünya dengelerini oluşturmada söz sahibi de olamadık. Halbuki olmamız için bütün şartlar bizi bekliyordu ama biz oralı olmadık.

Dünyanın öbür ucundan gelenler ise bize rağmen bu gün, yanı başımızda kendi çıkar dengelerini kurmaya çalışıyorlar. Bizlere ve bölge ülkelerine kabadayılık taslıyorlar.

Bir defa Anadolu’yu savunmak için, Anadolu’nun  savunma hatları, bu günkü coğrafi sınırların çok ilerilerinde oluşturulmalıdır.

 Bu savunma hatları, bizim Hinterlantımız içinde olan bütün Ortadoğu ve Doğu Türkistan’dan tutun da, Çeçenistan, Bosna ve Afrika’nın büyük bir kısmını da içine alan bölgeleri de içine almalıdır.

 Bütün bu bölgeler Türk kültür ve medeniyetinin nadas alanlarıdır.  Türkiye’nin savunma hatları buralardan itibaren oluşturulmalıdır.

Bazı okuyucularımız şimdi şöyle diyebilir. Yahu arkadaş sende amma hayal kuruyorsun. Senin şu dediklerinin olması mümkün olmadığı gibi, hayalden de öte bir şey. Yoksa sen kaçırdın mı?  

 Hiçbir zaman şu unutulmamalıdır ki, hayalleri olmayanların, maalesef gelecekleri de, gerçekleri de olmaz.

İki yüz yirmi yıllık bir Amerika’nın dünyayı yönetme hayali olmasaydı, acaba bu günkü gücüne ulaşması mümkün müydü?.

Sözünü ettiğimiz bütün bu bölgeler, bütün dünyanın üzerine planlar kurduğu, geliştirdiği hatta uygulamaya koyduğu alanlardır.

Dünya düzenini kurma ve dengeleme gücüne sahip olamadığımız için,  on yıllardan beri bizleri kurtarıcı olarak gören bölge insanlarına, ne yazık ki sahip çıkamadık ve yaban ellere teslim ettik onları.

Böylece uzun yıllardan beri kendi kabuğumuzu maalesef kıramadık. Gelecek on ve yüz yılların hesabını da yapamadık.

Bütün bunların neticesi, Türkiye’nin küresel çapta güç olamayışı, dünyanın öbür tarafından gelen Amerikan Coniler’i, burnumuzun dibine kadar gelip,  ha bire bizleri rahatsız edecek ne kadar adım varsa atmaya çalışmaktadırlar.

Türk milletinin göz bebeği olarak kabul ettiği on bir askerimizi, hiçbir neden yokken göz altına almaları, Coniler’in hadlerini aşmaya başladıklarının işaretidir. ABD’nin bu davranışı karşılıksız bırakılmamalıdır.

Eğer bu davranışları Türk milletine göz dağı vermekse, Türkiye ne Afganistan’dır, ne de Irak’tır.

Türk milleti gerekirse haddini aşanlara, haddini bildirmesini de bilir.

Politika Gzt. Yay. Tar. :08.07.2003