KRİZ MİMARLARI
Ülkemizde o kadar kriz mimarı var ki, kimisi döviz krizi peşinde, kimisi siyasi kriz peşinde, kimisi uluslar arası kriz peşinde, kimisi de toplumsal kriz peşindedir.
Her çıkar grubu kendi menfaat ve ikbali için olmadık bahanelerle kriz mimarlığına ve kriz mühendisliğine soyunmuş.
Türk milleti olarak yıllardan beri şöyle doğru dürüst, huzur ve güven içinde, toplumsal ve yönetimsel gerginliklerden uzak, kardeşçe bir on yıl yaşayamadık diyebiliriz.
Altmışlı ve yetmişli yıllardan bu tarafa sağcı-solcu, alevi-Sünni, Türk-Kürt, laik-anti laik, irticacı falancı filancı vb. gibi kutuplaşma ve çatışmalar çıkararak halkımızın dinamizmini bir şekilde kırdılar ve kırmaya da devam ediyorlar.
Sermayenin bile yeşilini, kırmızısını, mavisini icat ederek kavga nedeni oluşturup istihdam oluşumunu yıllarca engellemenin yoluna gittiler.
Kriz mimarları Türk insanının müteşebbis gücünü böylece yıllarca sekteye uğrattılar ve uğratmaya da devam ediyorlar.
Gençlerimizin en verimli çağlarında sokaklarda işsiz güçsüz, aç sefil dolaşmalarına sebep oldular.
İşsizlik ve sefaletle ilgili çareler üzerinde yapılması gereken düşünce üretme ve tartışma zeminleri her zaman göz ardı edildi.
Ondan sonrada işsizlik ve sefalet içinde yüzen milyonlarca insanımızı istismar etmekten geri durmadılar ve durmamaktadırlar.
Doksanlı yıllarda bağımsızlıklarını kazanan ekmeğe bile muhtaç, deterjanı bile tanımayan doğu Avrupa ülkeleri, biz anlamsız ve boş şeylerle oyalanırken, bu gün onlar bizi fersah fersah geride bıraktılar.
Peki, dünün bu ekmeğe bile muhtaç ülkelerinin kişi başına milli gelirden aldıkları payların 10–15 yıl içinde 300–500 dolarlardan, bu gün 8–10 bin dolarları nasıl yakaladıkları üzerinde kimse kafa yormadı ve yormuyor.
Niçin bizim milli gelirden aldığımız pay bir türlü beş bin dolarları geçmedi, geçemiyor?
Elbette geçemez.
Bizlerin bütün işi var mı yok mu halkımızın çalışma azmini kıracak, bir biriyle didişecek ne kadar eski, süfli, bayat, çağdışı yöntem ve uygulamalar varsa devamlı gündemde tutmaya, onlarla kıl yumağı olmaya devam ettik ve etmeye de devam ediyoruz.
Her ne zaman ki ülkemizde bir kaynaşma ve huzur ortamı oluşmaya başlasa, hemen birileri ortalığı karıştıracak ya terörü hortlatıyor, ya sansasyonel bir eylem yaptırıyor, ya halkımızın kutsal saydığı değerlere saldırılıyor, yada karanlıklar diyarından bir şeyler bulup çıkarılarak, halkımız arasına korku ve endişe salmaya çalışıyorlar.
Gelişmemiz, kalkınmamız ve zenginleşmemiz için harcayacağımız enerjilerimizin böylece birbirimizle didişmelerde harcanmasını sağlıyorlar.
Anadolu insanının gelişmeye ve atılıma karşı olan istidadını böylece köreltme yoluna gidiyorlar.
Türk halkı ilelebet fakir ve yoksul kalmaya mahkûm mudur?
Şunu açıklıkla ifade etmek gerekir ki, tüm dünya bir araya gelse üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizi, insan kaynakları başta olmak üzere, yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla birlikte üç kıtanın merkezi olan Anadolu’yu kimse fakir ve bitap düşüremezdi.
Ancak bu başarılması güç olan işi ne acıdır ki düşmanlarımızın veya yabancıların yapmasına gerek bırakmadan biz kendi kendimize yaptık ve yapıyoruz.
Tarih boyunca, “Anadolu’ya hâkim olanlar dünyaya hâkim olur” prensibi tüm dünya aktörleri tarafından her devirde ifade edile gelmiştir.
Ama biz bunu bugün kendi kendimizin önünü keserek maalesef başaramadık.
İşte dünyanın bu stratejik bölgesinde bulunan bizler, zengin kaynaklar üzerinde sefilleri oynuyoruz.
Tüm bunlar çerçevesinde işsizlik, üretimsizlik, huzursuzluk, geri kalmışlık içinde yüzmeye devam ediyoruz.
Bizim bu halimizi gören dünyadaki emperyalist rakiplerimizde bizden olmadık isteklerde bulunmaktan ve tavizler koparmaya çalışmaktan tabiî ki geri durmuyorlar.
Kimisi bizi ermeni soykırımıyla, kimisi Süryani, kimisi Pontus soykırımıyla itham ederek ve de ülkemizin başına bela olan terörü destekleyerek devamlı başımızda boza pişirmeye çalışıyorlar.
Yarın yunanlılarda çıkıp kurtuluş savaşında Türklerin Anadolu’da Yunan soykırımı yaptıklarını iddia ederse kimse şaşırmasın.
Dost bildiğimiz ülkelerin ülkemiz ve bölgemiz üzerindeki emellerini, çizdikleri haritalarla önümüze getirmeleri bile başlı başına üzerinde düşünmemiz gereken olaylardan sadece biridir.
Eğer biz ülke içinde ve bölgede, dolayısıyla küresel çapta her bakımdan güçlü olabilseydik, bölgemizde at koşturanlar, bırakın ülkemizi birilerine dağıtılmış haritalarla karşımıza çıkmayı, bizden izinsiz Akdeniz’den karaya bile çıkamazlardı.
Türk halkı yıllarca gelişmesine ve güçlenmesine, barış ve huzuruna engel olan, iyice bayatlamış kriz mimarlarının plan ve projelerini artık boşa çıkarmak durumundadır.
Politika gzt.yay.tar.:3 ekim 2006