KÜRESEL GÜÇ OLACAKSAK
İSMAİL SARIÇAY
E-posta: isaricay@gmail.com
Her şeyden önce küresel güç olabilmek için, tüm yöneticiler ve halk bazında büyük düşünmek, gelecek yüz yılları planlayabilecek bilgi, kültür ve güçlü ekonomik yapıyı oluşturmak gerekiyor.
Toplumsal ve ekonomik yapıları güçlü olan ülkeler, dünyaya yön vermede söz sahibi olanlardır. Bu gün G-8 diye adlandırılan dünyanın en zengin ülkeleri gibi.
Bu durum tarih boyunca da böyle olmuştur, bundan sonra da böyle olacaktır.
Dün nasıl dünyada Osmanlı Türk devleti olmadan, yeni düzenleme gayretlerinin bir anlamı yoktuysa, bu gün de ABD vb. ülkeler olmadan bir düzenleme yapmanız mümkün değildir.
Dünyada yaşanan olaylarla bunu hepimiz, istesek de, istemesek de görmek ve kabul etmek zorundayız.
İkinci dünya savaşından sonra hepimizin bildiği gibi, Yalta’da, dünyanın en büyük aktörleri olan ABD ve Sovyetler, yer küreyi kendi nüfuz bölgelerine ayırmışlardı. Bu bölgelerde istedikleri düzenlemeleri yapmakta kendilerini hür görüyorlardı.
Bu günde buna benzer etki alanı paylaşımları dünyanın en güçlü ve zenginleri arasında(G-8’lerde) konuşuluyor, tartışılıyor.
Bizim ülkemiz ise buralarda ne yazık ki misafir olarak ancak bulunabiliyor. Tabi buna da şükür. Bu zamana kadar misafir olma ve dünya dengeleri hakkında söz söyleme hakkımız bile yoktu.
Yalta paylaşımından sonra dünya iki kutuplu hale gelmişti. Bu durum yaklaşık elli yıl devam etti. Elli yıllık zaman zarfında bir çok iç çatışmalar, savaşlar ve büyük ideolojik kamplaşmalar meydana geldi, getirildi.
Ülkemiz de bundan nasibini almıştı. Binlerce gencimiz o yıllarda bir birine kırdırılmıştı. Yıllarca kalkınmamız için gerekli olan enerjimizi, bir birimizi yok etmekte harcadık.
İlericilik ve gericilik, sağcılık ve solculuk, Laiklik ve anti Laiklik vb. adına yaptığımız kavgalarla, gittikçe fakirleştik. Bir türlü ne iç huzuru yakalayabildik, ne de kalkınıp zenginleşebildik.
Böylece bizler bunlarla uğraşırken, bizlerden pek de ileri olmayan Japonya, Almanya, İtalya vb. ülkeler bu gün dünyanın en zenginleri arasında yerlerini aldılar.
Ya biz nerelerdeyiz?.
Bizler halâ açlık ve sefaletle boğuşmaya devam ediyoruz. Halâ bir birimizi engellemekle, hayat alanlarını sınırlamakla, anlamsız, çağımıza uymayan korku ve endişelerle boğuşmaya devam ediyoruz.
Dünyadaki değişim ve dönüşümlere çok geç intikal ediyoruz. Dolayısıyla geri kalmışlığımızı devam ettirmeye devam kararındayız.
Eller Mars ve Venüs gibi yıldızları keşfe çıkıyor, bizler hâla kendi kendimizi keşfetmeyle meşgulüz. Bizi ne onların yıldızlar arası rekabetleri ilgilendiriyor, ne de dünya güç dengelerinde yer almaları.
Halbuki Türkiye olarak dünyada, küresel güç olmaya en müsait ülke biziz. İnsan potansiyeli, yer altı ve yer üstü kaynakları, dünyanın stratejik su yolları hepsi bizde. Fakat değerlendiremiyoruz.
Bunların yanında jeopolitik ve jeostratejik, kültürel ve tarihi süreç bakımından ülkemiz, her zaman süper güç olmaya namzettir. Yeter ki biz çağın gereklerine göre, gereğini yerine getirelim.
Tüm bu özellik ve avantajlarımıza rağmen, bütün enerjimizi bir birimizi engellemeyle, yok etmeyle ve kavgalarla bitirdiğimiz için, atılım yapmaya, üretmeye, dünyadaki gelişmeleri görmeye ve değerlendirmeye fırsat bulamıyoruz.
Küresel güç olmanın temel taşı toplumsal ve ekonomik güç olmaktan geçiyor. Toplumsal ve ekonomik güç olmanın yolu da iç barış, huzur, güven, çalışma, araştırma, üretme ve ürettiğini küresel çapta pazarlayabilmeye dayanıyor.
Eğer küresel güç olacaksak, oyunları kurallarına göre oynamak durumundayız. Tüm toplum kesimleri bu gün, yeni yeni sorunlar üreten değil, sorunların çözümünde yardımcı güç odakları olmak zorundadır.
Bir birimizin yaşam sınırlarını daraltmakla meşgul olacağımıza, aksine herkesin daha huzurlu, mutlu olacağı ortamları hazırlamakla meşgul olalım.
Küresel güç olmanın yolu her bakımdan gelişmekten geçtiği gibi, gelişmeleri arkadan takip etmek değil, yönlendirmektir. 15.06.2004