O HALDE VARIM

İSMAİL SARIÇAY

E-posta: isaricay@gmail.com                                                                  

            Yargıtay 8. Dairesinin bir temyiz istemi sonucu verdiği karar son günlerin flaş haberlerinin başında geliyor.

             Kısaca  Yargıtay’ın vermiş olduğu kararın özeti şöyleydi. “...Türkiye Cumhuriyeti, hukukun üstünlüğüne dayalı, çoğulcu bir demokrasidir. Çoğulculuk ise birden çok düşüncenin varlığı ve bunların açıklanması temeli üzerinde kurulabilir.

               Çünkü, dış dünyaya yansıtma olanağı verilmediği taktirde, düşünce özgürlüğü işlevini yapamaz ve varlık nedenini yitirir. Kişiler ve toplum, özgür beynin ürünlerinden faydalanamaz. Düşünceleri tartışarak  ve tartarak  doğruyu yanlıştan ayırma imkanından yoksun kalır...İfade özgürlüğü çoğunluk gibi düşünmeme, kurulu düzeni sorgulama, hatta eleştirme hakkını da kapsar...” diyordu. Bu karar öyle zannediyorum ki, ülkemizdeki fikir suçları sorununu da ortadan kaldıracak bir karardır.

             Düşünce ve ifade hürriyeti, bütün gelişmiş ülkelerde kutsal sayılır. Oralarda her kim olursa olsun düşüncelerini serbestçe ifade edebilir. Bundan da kimse endişe ve korku duymaz. Yeter ki şiddete dayalı olmasın.

            Geri kalmış ülkelerde ise düşünmek serbest, ifade etmek yasaktır. Çünkü düşünce, hali hazırda kafadan dışarı çıkmamıştır. Aslında bunun yasaklanmasının anlamı da yoktur.

               Ancak kafadaki bu düşünceleri ifade etmek, yada düşündüklerini yazıya aktarmak bir çok geri kalmış ülkede tehlikeli olarak kabul edilmiştir.

Bu fiil tarih boyunca bir çok düşünürü giyotine götürmüş, zindanlarda çürütmüş, ömürlerini mahrumiyet içerisinde tüketmelerine neden olmuştur.

Dünya dönüyor diyenler, engizisyon mahkemelerinde yargılanarak başları giyotinlerde gövdelerinden ayrılmıştır. Fakat dünya dönüyor diyen düşünce sahipleri, yıllar sonra haklı çıkmıştır ama, bunu ne yazık ki hayatlarıyla ödemişlerdir.

Ülkemizde de bir çok düşünce insanı Avrupa’daki gibi belki giyotine gönderilmemiştir ama, uzun yıllar zindanlarda çürümüşlerdir.

Düşünen ve düşünce üretenler, düşündüklerini ifade edebilmek için hep dolambaçlı yollardan yada maske kullanarak düşündüklerini ifade etme yoluna gitmişlerdir.

Halbuki asıl olan düşünen insanların düşündüklerini özgürce, hiçbir korku ve endişe taşımadan serbestçe ifade edebilmeleri esas olmalıdır.

 İşte o zaman ülke problemleri hakkında kim ne düşünüyor, hangi çözüm yollarını üretiyor, ortaya çıkacaktır. Böylece sorunların halli yolunda bir çok alternatif düşünce ve teklif de,  ülke yöneticilerinin önüne gelecektir.

Bu sayede lehte ve aleyhte fikir ve düşünceler halk nazarında irdelenecek, ancak halkın itibar ettiği düşünce ve fikirler ayakta kalma olanağı bulacaktır.

Toplum tarafından tutulmayan ve değer verilmeyen düşünceler de yaşama alanı bulamayacağından sönüp gidecektir.

Tarihimizde  buna benzer bir Molla kabız olayı yaşanmıştır. Molla kabız diye bir zat 1500’lü yıllarda Anadolu bozkırlarında dolaşmaya başlamış ve kısa zamanda arkasına binlerce insan toplamayı başarmış.

Söyledikleri genelde inanç bazındadır. Bu şahıs insanları şüpheye düşüren, Hıristiyan ve Musevi kaynaklarından örnekler vererek, sanki bunlar İslâm’i   kaynaklarmış gibi müslüman halka propaganda ediyormuş.  Hemen yakalanıp göz altına alınmış. Muhakeme edilip idam cezasına çarptırılmış. Karar onay için Padişahın önüne gitmiş.

Padişah sormuş.

Nedir bu kişinin suçu?

Demişler ki; efendim bu şahıs halk arasına fitne sokuyor, ayrılık sokuyor. İnancımıza hurafeler karıştırıyor.  İşte suçu bu demişler.

Padişah idam kararını imzalamamış ve demiş ki;

“Eğer siz bu adamı fikirlerini çürütmeden asarsanız asıl o zaman tehlikeli olacaktır. Çünkü bu adamın arkasına takılan kişilerin gözünde kahraman yaparsınız.  Hemen serbest bırakın bu adamı. İstediği gibi konuşsun.

Fakat bu adamın fikirlerini çürütebilecek bilim adamlarını tez elden bulun getirin. Bunları halkın karşısında konuşturun, tartıştırın. Eğer bu adamın söylediklerini sağlam delillerle çürütebilirlerse, halk o zaman bu kişinin bir şarlatan ve ayrılıkçı olduğunu görecektir ve bir daha peşinden gitmeyecektir” der.

Bu emir  yerine getirilir. Sonunda tarihimize “Molla kabız olayı” diye geçen bu olay bilim temeli üzerinde bertaraf edilir.

Fikir, düşünce ve ifade özgürlüğü aslında sigortasını da içinde taşır. Halkın ve çağın sorunlarına çözüm getiriyorsa yaşar, getirmiyorsa kaybolup gider.

Bu zamana kadar yasaklanarak yada silah zoruyla hiçbir fikir ve düşünce yok edilememiştir. Aksine yaşamasına   zemin hazırlanmıştır.

Kısaca düşünen insanlar, “Düşünüyorum, ifade edebiliyorum o halde varım” diyebilmelidir. 20.07.2004