OYUNA GELMEMELİYİZ

İSMAİL SARIÇAY

E-posta: isaricay@gmail.com                                                       

            A.B.D’nin  Irak’taki kayıplarının günden güne artması ve kontrolü elinden kaçırmaya başlamasıyla birlikte, başına çuval geçirmeye çalıştığı Türkiye’nin kapısını ister istemez tekrar çalmaya mecbur bırakmıştır.

 Hemen hemen her gün, İstisnasız bir veya birkaç tane A.B.D askerinin Irak’ta öldürülmesi, A.B.D’nin şahin kadrolarını endişelendirmeye başladı.

Daha önce Kesinlikle Türk askerini Irak’ta istemeyen  şahinler, şimdi alel acele Türk askerinin Irak’a gönderilmesini istemekte ve kendilerini korumalarını beklemektedirler. 

08.07.2003 tarihli “Kabadayılık” başlıklı yazımızda biz bu günlere ışık tutmuş ve şöyle demiştik.

“...ABD’li Coniler unutmasınlar ki, nasıl ki Irak saldırılarında, Necef çöllerinde sıkışınca hemen Türkiye’nin kapısını tekrar çalmaya koştularsa, yarın veya öbür gün Orta doğunun kaypak zeminlerinde kaymaya başladıklarında, yine tutunmaya çalışacakları Türkiye olacak ama, işte o zaman belki de, iş işten çoktan geçmiş olacak...” demiştik. Durum ortada.

Ne oldu da Türk askerini Irak’ta görmek istemeyenler, başına çuval geçirmeye çalışanlar, şimdi utanmadan bizden  asker istiyorlar.

Savaş biteli yaklaşık beş ay oldu.  Fakat A.B.D ve müttefikleri, bir türlü Irak’ta kontrolü tam olarak ele geçiremedi ve düzeni sağlayamadı.

 Her gün birkaç askerinin öldürülmesi ve tabutlarının ABD’ye gitmesi, Amerikan halkının tepkisini çekmeye başladı.

Ölen ve yaralanan askerlerin aileleri büyük gruplar halinde, ülke çapında şiddetli tepki vermeye başladı.

Irak’ta çocukları olan aileler de çocuklarının hemen Irak’tan geri getirilmesini yüksek sesle istemeye başladılar.

Bir çok müttefik askeri firar etti ve etmeye devam ediyor.

Irak’taki muhalefet gittikçe güçlenmeye ve büyük direniş göstermeye başladı.

İşte bütün bu gelişmelerin sonunda gördüler ki, öyle petrol kuyularının başında rahat rahat oturamayacaklarını anlamaya başladılar.

Onun için  tekrar Türkiye’nin kapısını çalmaya koştular.

Eğer Türkiye olarak Irak’a asker göndereceksek, şu hususlara çok dikkat etmemiz gerekir.

Öncelikle ABD ve İngiliz’lerin koruyucusu görünümünde değil, kardeş Irak halkının refahı, mutluluğu ve kendi kendini yönetebilme şartlarını oluşturmalarına yardımcı olma görüntüsüyle gitmemiz gerekir.

ABD askerlerini koruma ve ABD’ye yardım etme görüntüsü verirsek, Irak’lılar için bizlerde ABD ve İngiliz’ler gibi düşman olarak kabul ediliriz.

Özellikle bu imajdan uzak durmalıyız.

Kuzey Irak bölgesi bizim için hayati öneme sahiptir. ABD bizi buralardan mümkün oldukça uzak tutmaya çalışmaktadır. Buna izin verilmemelidir.

 Bizim askerlerimiz Irak’a gidecekse önce kuzey Irak’a konuşlandırılmalıdır.

Irak halkıyla karşı karşıya bırakılacağımız her türlü plan ve uygulamadan özellikle kaçınmalıyız.

Çünkü Irak halkı, birinci dünya savaşında bile İngilizleri değil Türkleri tercih etmişlerdir. 

Bir Amerika’lı konsolosun 1921 Kasımında yazdığı bir raporda, Irak halkının ezici çoğunluğunun İngilizleri değil, Irak’tan ayrılan Türklerin geri gelmesini istediğini yazmıştır.

Bütün bunları bilen İngiliz Lord Curzon, Lozan’da Musul ve Kerkük’ün Türkiye’de kalmasını istediğimizde şöyle demiştir.

“Eğer size Musul ve Kerkük’ü bırakırsak, siz Bağdat’a kadar inersiniz. Onun için bu fırsatı size tanıyamayız.”

Türkiye olarak tarihsel misyonumuzu hiçbir zaman göz ardı etmeden,  Irak halkının arzu ve isteklerini de dikkate alarak adımlarımızı ona göre atmamız gerekir.

 Irak halkına bir düşman görüntüsü vermekten dikkatle kaçınmalıyız.

 Özellikle İngiliz’lerin mahir olduğu oyunlara gelmemeliyiz.  19.08.2003