İSMAİL SARIÇAY

E-Posta: isaricay@gmail.com

TARİHİ TÜRK İDEALLERİ–10

     

ŞEYH EDEBALİ’NİN OSMAN GAZİYE TAVSİYELERİ:

Şeyh Edebali’nin Osman Gaziye tavsiyeleri de İ’lay-i Kelimetullah ya da Cihan hâkimiyeti idealinin ipuçlarını taşır.

Şeyh Edebali Osman Gaziye;

“Ey oğul, artık Bey’sin! Bundan sonra öfke bize, uysallık sana. Güceniklik bize, gönül almak sana. Suçlamak bize, katlanmak sana. Acizlik bize, hoş görmek sana. Anlaşmazlıklar bize, adalet sana. Haksızlık bize, bağışlamak sana.

Ey oğul, sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma; insanı yaşat ki devlet yaşasın.

Ey oğul, işin ağır, işin çetin, gücün kula bağlıdır. Allah yardımcın olsun. Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelâmlısın ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgârında savrulur gidersin. Öfken ve nefsin bir olup aklını yener. Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi değildir. Bütün bilinmeyenler fethedilmeyenler, görünmeyenler, ancak sen faziletli ve ahlâklı olursan gün ışığına çıkacaktır.

Ey oğul! Ananı, atanı say,  bereket büyüklerle beraberdir. İnancını kaybedersen, yeşilken çöllere dönersin. Açık sözlü ol. Her sözü üstüne alma! Gördüğünü görme. Bildiğini bilme. Sevildiğin yere sık gidip gelme.

 Ey oğul, üç kişiye acı. Cahiller arasındaki âlime, zenginken fakir düşene ve hatırlı iken itibarını kaybedene.

Ey oğul unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklıysan mücadeleden korkma”.

Şey Edebali, bu tavsiyelerinde Osman Gaziye bir yol haritası çiziyor. Bu yol haritasına uyulduğu takdirde nelere kadir olacağına, uymadığında da neleri kaybedeceğine dair çok önemli uyarılar söz konusudur.

Osman Gazi hayatı boyunca bu yol haritasına titizlikle sadık kalmış ve önüne çıkan büyük problemleri bu sayede çözmüştür.

Anadolu beylikleri içinde en küçüklerinden birisi olmasına rağmen hocasının tavsiyelerini dikkatle uygulaması sayesinde diğer bütün beyliklere bey olmuştur.

Kendinden sonrakiler de bıraktığı ideal ve mirasa sahip çıkarak, Osmanlı devleti büyümüş büyümüş cihan hâkimiyetini kurmuştur.

ORHAN GAZİ:

Osmanlı tarihçilerinden Âşık Paşazade,  Osman Gazinin oğlu, Orhan Gazinin adalet anlayışını şöyle anlatır:

Orhan Gazi, oğlu Süleyman Paşa’yı Taraklı (Tarakçı) Yenice’sine gönderdi. O memleketlerin hepsi Orhan Gazi’nin adaletini işitmişti. Her aldıkları yerde adalet gösterdiler.

Alınmayan memleketler dahi onların nasıl davrandıklarını öğrenmişlerdi. Süleyman Paşa Taraklı Yenicesi’ne varınca, hisarı anlaşarak verdiler.”

Orhan Gazinin büyük oğlu olan Süleyman paşa, Avrupa devletlerinin birlik olup Haçlı orduları oluşturarak Osmanlıya saldıracakları haberini alır. Bunun üzerine komutanlarını hemen yanına çağırır ve şöyle hitap eder.

 Kumandanlarım, gazilerim! İlk defa ayak bastığımız bu yabancı topraklarda bizim gibi sayıları az mücahit kafilesinin, az zamanda kazandığı bu fetihler, İ'lây-i Kelimetullah için yapıldığından, Cenabı Hakk’ın bizlere mükâfatıdır diyerek asıl hedeflerinin İ’lay-i kelimetullah olduğunu vurgulamıştır. 

Orhan gazi, avda attan düşerek ölen büyük oğlu Süleyman paşanın ölümüne çok üzülmüş ve bu üzüntü sonucu hastalanmıştır. Hastalanınca kendinden ümidini kesen Orhan Gazi, küçük oğlu Murat gaziyi(I.Murat)  yanına çağırarak şöyle nasihatte bulunmuştur.

 "Oğul! Cennet mekân babam Osman Gazi Han bir avuç toprağı beylik yaptı. Biz Allah'ın izniyle beyliği sultanlığa çevirdik. Sen daha da büyüğünü yapacaksın! Biz Selçuklunun varisi olduğumuz gibi Roma(Avrupa)’nın da varisiyiz. Osmanlı'ya iki kıta üzerine hükmetmek yetmez. Zira İ'la-yı kelimetullah azmi iki kıtaya sığmayacak kadar yüce bir davadır". (Yeni Asya Yayınları / Biyografiler Dizisi)

İşte küçücük Osmanlı beyliği bu “İ’lay-i kelimetullah” ideali sayesinde dünya devleti olmuştur.

Hâlbuki Osmanlı beyliği, beyliklerin içinde en küçüklerinden biriydi. Tarihçilerin yazdıklarına göre sadece dört yüz çadırdan oluşuyordu. Fakat diğerlerinden tek farkı “İ’lay-i kelimetullah” gibi büyük ve yüce bir ideale sahipti. İşte bu ideal sayesindedir ki Osmanlı Cihan devleti olmuştur.

I.MURAT HAN HÜDAVENDİGAR:

 I.Murat 8 Ağustos 1389’da haclı saldırılarına karşı koymak üzere Kosova ovasına girdiğinde şiddetli bir fırtına ile karşılaşmıştır. Bunun üzerine Allaha şöyle duada bulunmuştur.

“Allâh’ım! Askerlerim ki buraya kadar sadece Sen’in adını yüceltmek ve İslâm’ı teblîğ etmek (İ’lay-i kelimetullah) için geldiler. Yâ İlâhî! Bu mümin askerleri küffar elinde mağlup edip helâk eyleme! Onlara öyle bir zafer lütfet ki, bütün Müslümanlar bayram eylesin! Dilersen o bayram gününde şu Murat kulun yolunda kurban olsun! “

I.Murat Kosova meydanında savaş öncesi askerlerine de şöyle seslenmiştir. “Yiğitlerim! Bugün gayret günüdür. İbrâz-ı hamiyyet vakti, erlik zamanı ve mertlik demidir…

Bunca senedir vatan sizinle fahreder. Şimdi dahî sizden cihâna yayılmış bulunan şân ve şerefle dolu geçmişimizi te’yîd edecek büyük muvaffakıyetler bekler”.

Neticede I.Murat Han(Hüdâvendigâr) sayıca çok üstün olan Haçlı kuvvetlerine karşı Kosavo savaşını zaferle taçlandırır. Ancak yaptığı duada Allahtan dilediği gibi bir yaralı Sırp askeri tarafından savaş meydanında hançerlenerek şehit edilir. I.Murat’ın zaferin kazanıldığı o muhteşem bayram gününde kurban olma dileği gerçekleşir.

Sultan I.Murat’ı Bizans tarihçisi Khalkokondylas şöyle anlatmıştır.

"Kendisine itaat ve hizmet eden milletlere ve kişilere, hangi dinden olurlarsa olsunlar, iyi ve yumuşak ve cömert davranırdı. Verdiği söze sonradan aleyhinde tecelli etse bile sadık kalarak, dost düşman herkesin güvenini kazandı."

YILDIRIM BEYAZIT:

Bütün Avrupa milletlerinden meydana getirilen haçlı orduları, Osmanlılara ait Niğbolu kalesini kuşatmışlardı.  Bunun üzerine harekete geçen Yıldırım Bayezit haçlıları Niğbolu kalesi önünde ağır bir bozguna uğrattı (25 Eylül 1396).

 Esir edilen ve fidye karşılığı serbest bırakıldıktan sonra padişaha karşı bir daha savaşmamaya yemin eden Avrupalı asilzadeler ve şövalyelere Yıldırım Beyazıt Han şöyle diyordu:

"Ettiğiniz yeminleri size iade ediyorum. Gidiniz, yeniden ordular toplayınız ve bizim üzerimize geliniz. Bana bir kere daha zafer kazanmak imkânı sağlamış olursunuz. Zira ben, Allahü tealanın dinini yaymak ve O'nun rızasına kavuşmak(İlay-i kelimetullah) için dünyaya gelmişim."

II. MURAT HAN:

Fatih Sultan Mehmet’in babası II. Murat Varna fetihnamesindeki ifadesiyle şöyle diyor. ”Allahın dinini bütün insanlara ulaştırmaya gayret ettik. Dünyada yegâne gayemiz ve maksadımız halisane olarak budur(İlay-i kelimetullahtır) ..."

"Bizler Allahü tealanın ihsanlarının, şükrünü yerine getirebilmek için bütün günlerimizi, senelerimizi, İslam dinine hizmete, Allahü tealanın bize emaneti olan insanları ruh, düşünce, beden ve dünyalık bakımından saadet ve selamete kavuşturmaya adadık.”

Osmanlının cihan hâkimiyeti ve dünya nizamı ideali, şüphesiz millî şuur ve uyanış yanında asıl kaynağını İslâm dini ve onun cihâd ruhundan alıyordu.

Osmanlı Devleti, çeşitli etnik gruplar, dinler ve mezhepler arasında sağlam bir uzlaşma, halk katmanları arasında hiç bir ayrım ve tezada müsaade etmemekle, dünya tarihinde milletler arası en kudretli ve cihanşümul örnek bir siyasi varlık meydana getirmiştir.

Osmanlı Devleti ve sultanlarının davaları kendi tabirleri ile “İ’lay-i kelimetullah” ve Nizamı âlem üzerinde odaklanıyordu.  Osmanlı devletinin temel hedefi, İslâmî ve insani esasları kendine rehber edinen bir cihan hâkimiyeti düşüncesine dayanıyordu.

Bu düşüncede Şeyh Edebali’nin Osman gazi’ye tavsiyelerinin büyük tesirleri olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir. Çünkü bu tavsiyeler Osmanlının oturduğu rahmani ve insani temelleri oluşturuyordu. Bu rahmani ve insani temeller korunduğu müddetçe cihan hâkimiyeti ve âleme nizam verme güç ve yetkilerini devam ettirmişlerdir.

İ'lay-i Kelimetullah ideali uğrunda büyük gayret gösteren Horasan erenleri diye bildiğimiz, bilim ve gönül adamlarımızda bu konuda öncü rol oynamışlardır. 

Bu bilim ve gönül insanlarımızdan bazılarını sıralayacak olursak, Tursun Fakıh, Geyikli Baba, Musa Abdal, Taceddin Kürderi, Çandaralu Kara Halil, Muhlis Baba, Abdal Murad vb.

İ’lay-i Kelimetullah idealine sahip bu bilim ve gönül adamlarımız hem kahraman, hem bilgin, hem de inanmış, Alperen insanlardı.

Yeni kurulan devletin şekillenmesinde aktif görev alıyorlar, kurulan devletin bilgi, aksiyon ve ahlâk üzerine kurulmasına çalışıyorlardı. (Taşköprü zade)

Horasan Erenleri ki, fedakâr, yardımsever ve şefkatli davranışlarıyla ordulardan daha evvel çevrelerindeki "gayri Müslim ve tekfurların" kalplerini fethetmişlerdir. Böylece coğrafi fetihlerin kolaylaşmasını sağlayan insani zeminleri oluşturmuşlardır.

 Horasan erenlerinin beslendiği manevi kaynak ise Pir-i Türkistan olarak da bilinen Hoca Ahmet Yesevi’dir. İslamiyet öncesi Türklerin sahip olduğu cihan hâkimiyeti ülküsünü, Nizam-ı âlem ülküsüne dönüştürmede en büyük pay sahibi olan Ahmet Yesevi’dir.

Türklerin Nizam-i âlem anlayış ve ideali şöyledir.

  DEVAM EDECEK

                                  Politika gzt.yay.tar. :9 Temmuz 2012                  

<<Ana sayfa