TÜRKLERİN NİZAM-İ ÂLEM İDEALİ:
Nizam-i Âlem kavramının anlamı "dünyaya ve
kâinata hâkim olan düzen ve denge” demektir.
Nizam-ı Âlem Sadece Osmanlılara ait ilahi
nitelik taşıyan bir hedef değildir. Türklerin
tarih sahnesine çıktığı ilk çağlardan beri,
bütün Türk devletlerinin hem kendi toplumu için
hem de bütün insanlık Âlemi için öngördüğü
adaletli bir düzendir.
Bir başka ifadeyle insan haklarına dayalı din,
dil, ırk, renk farkı gözetmeyen, sevgiyi,
hoşgörüyü, şefkati, hakkı ve hukuku, huzuru,
güvenliği ve refahı temel alan bir dünya
nizamını ya da düzenini gerçekleştirme hedef ve
idealidir.
Osmanlı İmparatorluğu’nda “Cihan Hâkimiyeti”
ülküsü, “İ’lay-i kelimetullah”
çerçevesinde “Nizam-i Âlem” ya da “Dünya
Düzeni”nin kurulup, bütün insanlığın adil
bir şekilde Türk padişahları tarafından
yönetilmesi anlayışına dönüşmüştür. Bu anlayış
Türklerin tarih boyunca kesintiye uğramadan
aynen devam eden Cihanşümul anlayışının ta
kendisidir.
Yavuz Sultan Selim, Sefavi ve Memluklularla
yapılan savaşları kast ederek şöyle diyordu. “Hâlbuki
Osmanlı, Memlûklar ve Safavi’ler bir birleriyle
mücadele edeceklerine milli şuurla hareket edip,
birleşmiş olsalardı, dünyanın tamamı Türklerin
eline geçmiş ve Nizâm-ı Âlem gerçekleşmiş olurdu”.
Bulgarlarla ilgili bir belgede Türklerin Nizam-ı
Âlem anlayışına uygun adil davranışlarıyla
ilgili şu bilgiler yer alıyor.
Bulgarların önde gelen toplum liderleri 30 Ocak
1862'de Osmanlı Devleti'ne geri dönebilmek için
padişaha pişmanlık içeren bir mektup yazarlar.
O mektup da; “Ecdadımız
Osmanlı idaresi altında rahat ve her türlü nimet
ve adaletle dolu bir hayat sürmüşler iken
bizler, Rusya'ya gitmekle yazık ki bir tuzağa
düşmüş olduk. Saf insanlar olduğumuz için
aleyhimize tertiplenen bu hareketin sonunu
düşünmedik ve bu işi bilerek yapmadık... Gece
gündüz pişmanlık gözyaşları döküyoruz. Zira
burada hiç kimse yüzümüze bakmıyor... Bizler
gibi kandırılan Bulgar hemşerilerimizle birlikte
affedilerek tekrar Osmanlı topraklarına
dönebilmemiz hususunu niyaz ederiz”
derler. (Başbakanlık
Arşivi, Bulgaristan İdare Kataloğu, nr. 79)
12 Şubat 1867 tarihinde yazılmış olan aşağıdaki
belgede de Bulgar Milleti'nin Osmanlı
idaresinden memnun oldukları şöyle ifade
edilmiş.
“Bulgar Milleti kulları beş yüz seneden beri
Osmanlı idaresi altında mesut olarak
yaşamaktadırlar. Bu süre zarfında mal, can ve
dinleri fesatçıların ve kötülük peşinde olan
kişilerin tecavüzünden muhafaza edilmiştir.
Hâlbuki diğer memleketlerde yaşayan güçsüz ve
fakirler, zenginlerin saldırılarına ve zulmüne
maruz kaldıkları gibi kendilerine her türlü
haksız muamele de reva görülmüştür.
Zira Osmanlı idaresi altında yaşayan
kuvvetliler tarafından güçsüzlere hiçbir şekilde
eziyet edilmemiş, güçlüler ve zayıflar devletin
bahşettiği adalet ve hakkaniyetten aynı nispette
faydalanmışlardır.
Osmanlı idaresindeki Hıristiyanlar arasında din
ve mezhep farkı gözetilmeyerek hepsine eşit
muamele edilmiştir.”
(Başbakanlık Arşivi, Bulgaristan İdare Kataloğu,
nr. 89”)
Türkler şunu iyi bilmektedirler. Adaletli,
birlik ve dirliği sağlanmış, İdeali büyük olan
devletler her zaman büyük olan devletlerdir. Bu
prensibin aynen insanlar içinde geçerli
olduğunun farkındadırlar.
Çünkü insanoğlu hayal ettiği hedefleri ne kadar
arzuluyorsa ancak o kadar başarılı olur.
Bu konuda geçmiş tarihimizden ve günümüzden
fikir ve düşünce adamlarımızın Türk cihan
hâkimiyeti ve Nizam-ı Âlem düşüncelerinden
alıntılar yaparak konuyu biraz daha açmaya
çalışalım.
AHMET YESEVİ(1093–1166):
Nizam-i Âlem düşüncesi temellerinin manevi
önderi Ahmet Yesevi’dir diyebiliriz. İslamiyet
öncesi Türklerin sahip olduğu cihan hâkimiyeti
ülküsünü, Nizam-ı Âlem ülküsüne dönüştürmede en
büyük pay sahibi olan Ahmet Yesevi’dir.
Bazı yazarlarımızın kaleminden Nizam-i Âlem
düşüncesi şöyle ifade edilmiş.
“Nizam-i Âlem fikri Ahmet Yesevi’nin
dergâhında maya bulmuş, Selçuklu ikliminde
işlenmiş, Osmanlı Tuğları ile ötelere
taşınmıştır. Kısaca Osmanlının kuruluşunda Şeyh
Edebali ile filizlenen tohum Hacı Bayram Veli ve
Ak Şemseddin’in elinde Nizamı Âleme dönüşmüştür”.
(Alperen Gürbüzer, Nizam-ı Âlem fikri)
Ahmet Yesevî; “Öğrencilerinin her birini,
attığı okun düştüğü diyarları, memleketleri
aydınlatmakla görevlendirir. Her bir öğrenci,
atılan oku binlerce mil ötede düştüğü yere kadar
izleyecek ve orada dergâhını kurup insanları
irşad edecektir. Ve bütün Diyar-ı Rum yani o
zamanlar Roma İmparatorluğu'nun hükmünün geçtiği
ama bizim vatanımız olan bu yurt böyle şenlendi,
böyle vahşetten, karanlıktan ve ahlaksızlıktan
kurtuldu”. (Aykut Edibali, Çınar Dergisi,
Sayı:121)
OSMAN TURAN(1914–1978):Yakın
tarihimizin fikir ve düşünce adamlarından
Sayın Prof. Dr. Osman Turan Türklerin cihan
hâkimiyeti ve Nizam-ı Âlem ideallerini şu
ifadelerle açıklıyor.
Pof. Dr. Osman Turan, “Tarih yazmak, tarih
yapmak kadar mühimdir. Türkler var oldukları
binlerce yıl ötesinden beri cihan hâkimiyeti
idealine sahiptirler.
Maveraünnehir’ de kendi istekleriyle İslamiyet’i
seçtikten, özellikle Karahanlı Hakanı Abdülkerim
Satuk Buğra Han’ın İslamiyet’i seçmesi ve
Türklerin İslamiyet’i bir Milli Din halinde
kabul etmesinden sonra, bu idealin Nizam-ı Âlem
idealine; İ’lay-i Kelimatullah (Allah’ın yüce
adını yeryüzüne hâkim kılma) idealine
yöneldiğini ortaya koymaktadır.”
“Türkler İslam çağında olduğu gibi Şamanî
devrinde de ne kadar dindar ve Allah’a inanmış
idiyse yabancı dinlere saygı göstermeyi de o
derece kendi hâkimiyet, adalet ve insanlık
duygularına uygun buluyorlardı.
İşte Türk Cihan hâkimiyeti ve dünya nizamı
mefkûreleri de bu temel üzerinde ve bu sayede
gelişiyordu”
diyerek şöyle devam ediyordu.
DEVAM EDECEK
Politika gzt.yay.tar. :16 Temmuz
2012