İSMAİL SARIÇAY

E-Posta: isaricay@gmail.com

TARİHİ TÜRK İDEALLERİ–16

TÜRKLER DE KIZIL ELMANIN KAPSADIĞI ANLAMLARI ŞÖYLE SIRALAYABİLİRİZ.

Türker’de “Kızılelma”, üzerinde düşünüldükçe uzaklaşan ancak uzaklaştığı oranda çekiciliği artan idealler veya hayallerdir.Kızılelma” olarak ifade edilen hedef ve idealler şu anlamlara gelmektedir.

Türk cihan hâkimiyetinin sembolüdür.

Allahın Hakan’ları göndereceği yerdir.

Türklerin gerçekleştirmek istediği hedeftir.

Türk ordusunun manevi güç aldığı ülküsüdür.

Türklerin kalbindeki coğrafya ya da bölgelerdir.

Ulaşılması gereken hayaldeki uzak coğrafi beldelerdir.

İdealist Türk devlet adamlarının yol haritasıdır.

Türk cihan hâkimiyeti idealinin basamaklarıdır.

Dünyanın önemli sembol yerleşim yerleri olan Pekin, İstanbul, Roma, Budin,  Viyana, Köln vb. yerlerin fethedilmesi hedefidir.

Sonuç olarak Kızılelma’yı şöyle ifade edebiliriz. “Kızılelma, varılmak istenen hedeflerdir.  Bu hedefler, Cihan hâkimiyeti idealinin basamaklarını oluşturur”.

 

İSLAM BİRLİĞİ (PANİSLAMİZM):

İslam Birliği: Bütün Müslümanların tek devlet ve bayrak altında toplanma ideali anlamına gelmektedir.

Osmanlı tarihinde birçok yerde karşılaştığımız “Biz, canımızı Müslümanların birliği ve dirliği uğrunda feda etmiş bir milletiz” cümlesinden de anlaşılacağı üzere, birçok Osmanlı padişah ve devlet adamı “İslam birliğini” bir ideal olarak kabul etmişlerdir.

Yavuz Sultan Selim İslam birliği konusunda; “Ben pâdişâh olursam, İslâm birliği yolunda ciddiyetle yürüyeceğim; hattâ Mevlâ ruhsat verirse, Hind ve Tûran’a gideceğim ve doğuda da batıda da i’lâ-yı kelimetullâha çalışacağım” .

Yavuz Sultan Selim; "Allah rızası için tüm dünyayı fethetmek istiyorum!" idealiyle askerlerini seferlere hazırlarken, onları adeta bir "Peygamber Ordusu" gibi düşünmüştür.

 "İslam Birliği" gayesiyle çıktığı Mısır seferinde, "Halifelik" kurumunun bozulan saygınlığını Osmanlı’yla da yeniden sağlamıştır.

İslam Âleminin birliğini sağlama anlamında kullanılan “İslam birliği” 19. yüzyıla gelindiğinde farklı bir anlama bürünerek, batı’dan nakledilen şekliyle “Panislamizm” olarak kullanılmaya başlanmıştır.

 Panislamizm özellikle “II. Abdülhamit Han” ile özdeşleştirilmiştir.

 Panislamizm, 19. yüzyılın ikinci yarısında İslam dünyasını, karşılaştığı tehlikelerden kurtarmak amacıyla bütün Müslümanları Osmanlı sultanı ve Halifesi II. Abdülhamit Han (1876–1909) etrafında toplanmaya çağıran düşüncenin adı olmuştur.

II. Abdülhamit Han, Panislamizm ya da İslam birliği politikasıyla, o tarihlerde İngiltere, Fransa ve Rusya’nın idareleri altında bulunan yoğun Müslüman kitlelerini, onlara karşı birleştirmeye çalıştı.

II. Abdülhamit, ülkeyi içinde bulunduğu kötü durumdan kurtarmak ve dünya Müslümanlarının birlik ve beraberliğini sağlamak istiyordu. Hilâfet makamını güçlendirerek İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya gibi “Düvel-i Muazzama” ile mücadele edebileceğine inanıyordu.

İngiliz tarihçi Prof. Dr. Arnold Toynbee’nin de ifadesiyle “Panislamizm uykudadır. Fakat biz bu uyuyanın her zaman uyanabileceğini hesaplamamız lazım.

Şayet bir gün bu güç batı egemenliğine karşı çıkıp batı düşmanlığını parola ederek harekete geçecek olursa, İslam’ın vurucu esprisi üzerinde öyle bir psikolojik tesir yapacaktır ki, ashab-ı kef gibi uzun bir müddet uyumuş olsalar bile, bir kahramanlık çağını başlatarak uyanacaklardır”.

II. Abdülhamid’in bu Panislamist siyaseti başta İngiltere olmak üzere diğer Avrupa Devletlerini ve Rusya’yı endişeye düşürmüştür. Zira o dönemde Avrupa Devletleri’nin ve Rusya’nın sömürgesinde yaklaşık 250 milyon Müslüman yaşamaktaydı.

II. Abdülhamit, Müslümanların kurtuluş ümitlerini Allah’a ve halifeye bağladıklarını düşünüyordu. Kendi ifadesiyle: “Halife’nin bir sözü Müslümanları harekete geçirmeye kâfidir. Hilâfet müessesesinin varlığı nedeniyle sömürgelerinde milyonlarca Müslüman bulunan İngiltere, Fransa, Rusya ve Hollanda karşısında kuvvetli durumdayız.”

Buradaki temel amaç, Devletin devamını sağlamak, İslam dünyasının birliğini sağlamak,  Haçlı ruhunu ve sömürgeciliği mümkün olduğunca frenlemekti.

Basın-yayının önemini çok iyi kavrayan II. Abdülhamit, Panislamist politikası ve hilafet müessesesinin önemini geniş kitlelere duyurabilmek için basın-yayının gücünden de yararlanmıştır.

İslam ülkelerinde çıkan gazete ve dergilere yardım ederken, içteki azınlık ve emperyalist batılı güçlerin yaptıkları olumsuz yayınları susturmak için mücadele etmiştir.

Doğu Hindistanlı Abdürresul’ün çabasıyla Londra’da “El- Gayret” gazetesi çıkarılmış, yine Londra’da 1903’te Abdullah Sühreverdi “Pan-İslam” dergisini çıkarmış, Muhammed Webb adlı müslüman II. Abdülhamit’in de yardımıyla 1893’te Newyork’ta “Moslem World” adlı aylık bir dergi çıkarmaya başlamıştır.

Ayrıca İstanbul’daki Vakit ve Tercüman-ı Hakikat adlı gazetelerde de Hilafet müessesesinin ve Panislamist politikanın önemi konusu işlenmiştir.

Hilafet müessesesinin dini ve siyasî gücünden de yararlanılarak “İttihad-ı İslam”, “Panislamizm” projesini gerçekleştirmek isteyen ve bu konuda yukarıda zikrettiğimiz faaliyetleri gerçekleştiren II. Abdülhamit’in bu politikası en çok İngiltere’yi rahatsız etmiştir. Çünkü İngiltere’nin sömürgelerinde 85 milyonun üzerinde Müslüman yaşıyordu. İngiltere’nin de desteğiyle İttihatçı masonlar 31 Mart Vaka’sını tertip ederek II. Abdülhamit’i tahttan indirmişlerdir(27 Nisan 1909).

Konuyla ilgili olarak 31 Mart Vaka’sının tertipçileri arasında bulunan şair ve filozof Rıza Tevfik şu açıklamaları yapmaktadır.

31 Mart vaka’sından sonra İngiliz konsolosluğuna gittiğimde çok soğuk bir şekilde karşılandım. Bunun sebebini o zaman anlayamadım. Çok sonraları Londra’ya gittiğimde bunun sebebini, o dönem İngiltere’nin Türkiye Büyükelçisi Lord Nikılsın’a sordum.

 Lord Nikılsın bana: “Bak Rıza Tevfik Bey! Biz İngilizler Mısır’da, bilhassa Hindistan’da geniş İslam kitlelerini idaremiz altına alabilmek için milyonlarca altın harcadık ama başarılı olamadık.

Hâlbuki II. Abdülhamit, her yıl bir ‘Selam-ı Şahane’ bir de ‘Hafız Osman Hattı Kur’an-ı Kerim’ gönderiyor ve bütün İslam ümmetini sınırsız bir hürmet duygusu içinde emrinde tutuyordu.

İşte biz 31 Mart Vaka’sıyla, siz Jön-Türklerden Hilafet müessesesinin kaldırılmasını bekledik fakat aldandık. İşte bundan dolayı soğuk bir şekilde karşılandınız.” cevabını vermiştir. (Makale. Eğitimci yazar Mehmet Deri)

                                                        

 DEVAM EDECEK

                       

Politika gzt.yay.tar. : 27 Ağustos 2012                  

                                                                              

                                           

<<Ana sayfa