TÜRKLERİN
CİHAN HÂKİMİYETİ İDEALİ:
Türk
Cihan hâkimiyeti ideali; Dünyayı düzene sokmak, insanlar
arasındaki hak ve adaleti tesis etmek, hâkimiyeti
altındaki çeşitli millet, ırk, din, mezhep ve inanca
sahip olan toplumları huzur, güven ve hoş görü
içerisinde yönetme düşüncesidir.
Tarihte
Türk nizamını ve adaletini yaşamış olanlar bu gün bile
Türklerin bu yönetim şeklinin özlemi içindedirler.
Ukraynalıların bağımsızlıklarına kavuşmak için
söyledikleri ”Türk atlıları Vistül nehrinden su
içmedikçe bize hak, adalet ve hürriyet yoktur” sözü
bunun ispatıdır.
Romanyalılar arasında da atasözü haline gelmiş şu söz
yüz yıldır söylenegelmektedir. “Türkler gitti, adalet
de gitti”.
Türklere
karşı beslenen bu özlem duygusunun nedeni, Türklerin her
gittikleri yere insanlık, adalet, eşitlik, kardeşlik,
tolerans, refah, güven, emniyet ve sağlam bir nizam
götürmelerinden kaynaklanmaktadır.
Türk
hükümdarları kendilerini Tanrının dünyayı idare etmek
için tahta çıkardığına inandıklarını daha önce
bekitmiştik. Dolayısıyla yüklendikleri vazifenin de
kutsal olduğunu kabul ederler ve Tanrının buyruğunu
kusursuz yerine getirmeye çalışırlardı. Onun için
hak, adalet, eşitlik, kardeşlik ve tebaasının refahı
konusunda oldukça titiz davranırlardı.
Türklerin bu inancına göre; “Başka
milletlerin Türk hâkimiyetini kabul etmeleri de Tanrı
buyruğu sayılırdı. Türk hâkimiyetini kabul etmeyenler
Tanrıya isyan etmiş sayıldığından cezalandırılırdı”.
Buna bir
örnek verecek olursak Avrupalılar, Atilla’nın Tanrı
tarafından kendilerini cezalandırmak için gönderildiğine
inanır ve Atilla’ya “Tanrının kırbacı” derlerdi.
Hatta bu
gün bile Avrupa’da Türklere Atilla’nın torunları
dendiğini biliyoruz.
Buna
sadece Türkler değil, Türklerle beraber diğer milletler
de inanıyorlardı.
Birçok
yerli ve yabancı kaynağa göre, Tanrının Türkleri özel
bir amaçla yarattığına inanılıyordu.
Türklerin Cihan hâkimiyeti idealini bazı Türk Kağan,
Hakan, Hükümdar, Padişah ve Türk büyüklerinin
ifadeleriyle örnekler vererek açıklamaya çalışalım.
Türklerin Cihan hâkimiyeti düşüncesinin temel amacı,
her zaman insanlığın mutluluğunu sağlamak, insanlar
arasında ki zulmü kaldırmak ve yeryüzünde iyiliği, hak
ve adaleti hâkim kılmak olmuştur. Gök Tanrının
buyruklarını harfiyen yerine getirmeyi kendilerine görev
olarak kabul etmişlerdir.
Bu
ideale göre “cihan tahtının tek sahibi Türkler
olmalıdır. Türklerden başka hiçbir millet cihan tahtına
layık değildir”.
İslam’dan sonra bu idealin adı “İ’lay-i kelimetullah”,
yani “Allahın adını bütün dünyaya yaymak, hâkim
kılmak, fitneden ve kötülükten eser kalmayıncaya kadar
mücadele etmek” olmuştur.
OĞUZ KAĞAN(METE HAN):
Türklerin cihan hâkimiyeti idealini
oğuz kağan destanında da bulabiliriz.
Destanda Oğuz Kağan şöyle der.
“Güneş
bayrağımız, gökyüzü çadırımız”.
Bir
başka ifadeyle “Güneş ışınlarının yayıldığı her yer
bizim nişangâhımızdır.”
Bu
parolayla yeryüzünün, hatta yıldızların ve genel
anlamıyla fezanın fethi hedefleniyordu.
Ancak bu
gün bakıyoruz ki bu hedefi binlerce yıl sonra Oğuz’un
torunları değil maalesef başkaları gerçekleştiriyor.
Oğuz
Kağan bir ferman yazarak elçileri vasıtasıyla bütün
dünya devletlerine tek tek gönderdi. Bu fermanda şöyle
yazıyordu. "Ben Türklerin
Kağan'ıyım. Dünyanın dört bucağına hâkim olmam gerekir.
Sizlerden itaatinizi istiyorum. Kim benim buyruğuma baş
eğerse, hediyelerini kabul eder dost sayarım. Her kim de
baş eğmez ise, ona gazab eder, üzerine Ordu gönderip,
baskın yapar yok ederim”.
Oğuz
kağan destanı'nda
geçen şu
mısralar da, bu Cihan hâkimiyeti idealini en veciz
şekilde izah etmektedir:
"Ben
sizlere oldum kağan
Alalım
yay ile kalkan
Nişan
olsun bize buyan
Bozkurt
olsun bize uran
***
Demir kargı olsun
orman,
Av yerinde yürüsün
kulan
Daha deniz, daha
nehir
Güneş bayrak, gök
çadır.
Oğuz
Kağan
Türk
birliğini kurup güçlendikten sonra komşusu Çin
sınırlarını aşarak Çin sarayına, bu günkü anlamıyla
Çin’in başkenti Pekine doğru ilerlemeye başlamıştır.
Hatta
Pekin’in ele geçirilmesi için büyük hazırlıklara
girişilerek Çin hanedanlığına son darbenin vurulması
planları yapılmaktaydı.
Tırnak
içerisinde burada “Pekin Türklerin ilk Kızıl
elması” olmuştur da diyebiliriz.
Bu
planlar yapılırken Oğuz Kağan’a önde gelen
komutanları ve devletin ileri gelenleri, Pekin’e dayanan
sınırları kastederek şöyle sorarlar.
”Ulu
hakanım, topraklarımız oldukça genişledi, yeteri kadar
büyüdük, yetmez mi, hedef neresi?”
Oğuz
Kağan
bu soruya şöyle karşılık verir.
“Hedef, güneş ışınlarının yayıldığı her yer”.
Yani
bütün kâinatı hedef olarak göstermiştir.
Bu hedef
zaman zaman “güneşin doğduğu yerden battığı yere
kadar” olarak da ifade edilmiştir.
Yine
Oğuz Han cihan hâkimi olduğunu ifade eden şu sözleri
tarihe armağan etmiştir.
"Tam yirmi altı devlet aldım! Yirmi altı budun(Millet)
üzerine hakan oldum!"
“Bütün yay çeken budunları(Milletleri) Hun yaptım!”
Böylece
o günlerden itibaren Türklerin “cihan hâkimiyeti
ideali”, milli idealleri haline gelmiştir.
Bu
sayededir ki Türkler nereye gittilerse, orada önce
devlet, sonra hâkimiyet kurmuşlardır.
Türklerin tarihteki ilk cihan hâkimiyeti Oğuz Kağan
tarafından kurulmuştur.
Oğuz
Kağan
çeşitli kavimlere elçiler göndererek "Ben bütün
cihanın Kağanıyım” cümlesiyle başlayan mektuplarını
gönderir kendine itaat etmelerini isterdi.
Politika
gazetesi yay.tar. : 04.06.2012
DEVAM EDECEK
<<Ana sayfa