Hun kağanları; “Dünya durdukça kahramanlık
şanımız yaşayacak, oğullarımız ve torunlarımız
başka milletlerin başbuğları olacaktır”
derlerdi.
Türklerin; “Cihanı idare etme görevinin Tanrı
tarafından kendilerine verildiği” inancını
taşıdıklarını daha önce belirtmiştik.
Bu inancı bilge Kağanda açık ve net olarak şöyle
ifade etmiştir.
BİLGE KAĞAN:
Orhun kitabelerinde Bilge Kağan’ın; “Tanrı
istediği için tahta oturdum, dört yandaki
milletleri nizama soktum”
“Türk Tanrısı, milleti yok olmasın diye babam
İlteriş Kağan'ı ve anam İl Bilge Hatun'u gökten
tutup yükseltmiştir”
"Doğuda gün doğusuna, batıda gün
batısına, güneyde gün ortasına, kuzeyde gece
ortasına, onun içindeki bütün milletler hep bana
tabidir. Bunca milleti hep düzene soktum...
Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok
kıldım"
sözleri de Türklerin Tanrı tarafından
görevlendirildiği inancı ve Cihan hâkimiyeti
idealinin açık ve net yansımasıdır.
İŞPARA HAN:
Göktürk hakanı İşpara Han(M.Ö 551–587),
Çin hükümdarlarına yazdığı mektuplara “Tanrı
tarafından gönderilen büyük Göktürkler
imparatorluğunun bilge kağanı İşpara Han olarak
diyorum ki…” diye başlarmış.
Yine İşpara Han Bizans imparatoru Maurikianus’a
yazdığı mektupta da “Cihanın kağanı, yedi
iklimin efendisi ve yedi ırkın hamisi”
şeklinde başlayan mektuplar yazmıştır.(Prof.Dr.
O.Turan).
Bu söylemleri ileri de Osmanlı Padişahlarında ve
özellikle Kanuni Sultan Süleyman hanın
ifadelerinde çok sık kullandığını göreceğiz.
TÜRK ŞAD HAN:
Göktürk prensi Türk Şad Han da Bizans
elçisi Valentinos’a şöyle hitap etmiştir.
“Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar dünya
önümüzde diz çökecektir”.
SULTAN SENCER HAN:
Sultan Sencer de konuşmasına ve
mektuplarına; “Allah'ın
lütfü ile cihan padişahlığına yükseldim.
Allah, bu dünyayı bizim tasarrufumuza vermiş ve
bize emanet etmiştir. Bütün emirler ve
hükümdarlar bizim memurlarımızdır”
diye başlarmış.
İSTEMİ HAN:
İstemi Han ise
Türklerin Cihan hâkimiyeti idealini kastederek;
“Roma elçileri huzurumuza geldi. Bu bizim
için yeryüzünü fethedeceğimize işaret eder”
demiştir.
SULTAN
ALPARSLAN:
Sultan
Alparslan’ın Türklere: ”Aslan ve kartal
yavruları gibi olunuz; yeryüzünde gece-gündüz
uçunuz; artık Romalılara ve Hıristiyanlara aman
vermeyiniz”. (Prof.
Dr. Osman Turan, Türk Cihan hâkimiyeti
mefkûresi. I. Cilt, sayfa 204)
“Yüksek bir tepenin üzerine
çıktığım sırada, ordunun büyüklüğü ve askerin
kalabalığından arzın ayaklarımın altında
sallandığını hissettim ve kendi kendime şöyle
düşündüm: Ben, dünya hükümdarıyım, hiç kimse
bana karşı güç yetiremez”.
Sözü Türk hükümdarlarının cihan hâkimiyeti
ideallerinin açık örnekleridir.
(H.İbrahim Hasan, İslâm Tarihi,
shf. 35 Kayıhan Yayınları)
Sultan Alparslan; “Biz temiz Müslümanlarız,
sapıklık nedir bilmeyiz. Bunun için Allah halis
Türkleri aziz kıldı” derken Türklerin Allah
tarafından görevlendirildiğini, üstün ve seçkin
bir millet olduğunu ifade etmektedir.
Türklerin İslam’dan sonra da, Gök tanrı
döneminde olduğu gibi kendilerinin Allah
tarafından dünyayı idare etmek için
görevlendirildikleri inancını, aynen devam
ettirdiklerini görüyoruz.
TARİHÇİ RÂVENDİ:
Ravendi,
Sultan Alparslan’ın Malazgirt
zaferinin ardından şunu söylemiştir.
“Alparslan bütün cihana at
sürdü”.(Rahatüssudur, 1957, s. 115.)
ŞAİR SENÂİ:
Şair Senai Sultan Alparslan’ın
Merv’deki mezarını ziyaret etmiş ve ona şu
dizeleri yazmıştır.
Alparslan’ın göklere
yükselen başını gördüm,
Merv’e gel ve onun toprak
olmuş vücuduna bak;
Ne kemeri üstündeki
yıldız, ne ay gibi parlak yüzü,
Ne altındaki at, ne de
elindeki dizgin kalmıştır...
Ne ay gibi parlak yüzü, ne atı,
ne de dizgini kalmıştır, ama arkasında hakikat
erlerinin, ışık süvarilerinin soluk soluğa at
koşturacakları, takip edecekleri bir mefkûre ve
ışıktan izler bırakmıştır.(Ravendi,
s. 22)
İBN MÜSLİME:
İbn Müslime Halifelik veziri olarak Selçuklu
Sultanı Tuğrul Bey Bağdat’a girdiğinde
karşılamaya gelir. Tuğrul beye ilk sözü “Allah
sana bütün dünyayı verdi” olur. İbn
Müslime’nin bu sözüyle Türklerin cihan
hâkimiyeti idealini çok iyi bildiğini ve kabul
ettiklerini göstermektedir.
EFZALÜDDİN KİRMANÎ:
Efzalüddin Kirmanî şöyle yazar; “Selçuklu
padişahları, hep güzel ahlâka sahip idi. Onların
bayrakları yükseldikten sonra ihtiyar dünya
tazelendi ve dünya nizama kavuştu”.(Vakayi-i
Kirman, Tahran 1326, s: 29–30)
Türklerde padişah veya hakan olanlara kılıç
kuşatma törenleri düzenlenirdi. Bu törenlerde
Türk geleneğine göre padişah veya hakanlara
kılıç kuşandırılırken; “Doğunun ve batının
padişahı, dinin direği “denilerek kılıç
kuşandırılırdı.
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN:
Kanuni Sultan Süleyman Han yabancı devlet
adamlarına gönderdiği mektuplara; “Hak
Teâlâ’nın taç giydiren sultanlar sultanı Sultan
Süleyman Han…” diye başlardı. Sonra şöyle
devam ederdi. Sen ki; “Avusturya
vilayeti kralı”, “İspanya vilayeti kıralı”,
“Almanya Vilayeti kralı”, “Fransa
vilayeti kralı” şeklinde hitap eder ve o
ülkeleri Osmanlının bir vilayeti mertebesinde
görürdü. Tabii ki bu durum Osmanlının ulaşmış
olduğu gücün de göstergesidir.
Bu şekildeki hitaplarla Kanunî Sultan Süleyman
çağdaşı olan hükümdarları kendisine kesinlikle
eşit kabul etmez, böylece Cihanın tek hâkiminin
kendisi olduğunu vurucu cümlelerle vurgulardı.
Roma-Cermen İmparatoru Şarlken,
Fransa Kralı Fransuva'yı 24 Şubat 1525'te Kuzey
İtalya'da Pavia Muharebesi'nde mağlup ederek
esir aldı. Bunun üzerine Fransa Kralının annesi
Düşes Dangolem
Kanuniye
şu mektubu yazar.
“Şimdiye kadar oğlumun kurtuluşunu Şarlken’in
insafına bırakmıştım
Fakat Şarlken oğluma hakaretler etmektedir
Dünyaya geçen hükmünüz, cihanın bildiği azamet
ve şanınızla oğlumun kurtulmasını temin etmenizi
zat-ı şahanenizden niyaz ediyorum
”
Düşes Dangolem’in sözlerine
dikkat edin. Ne diyor Düşes Dangolem “Dünyaya
geçen hükmünüz, cihanın bildiği azamet ve
şanınızla”
sözleri hem bir acizliğin, hem de Osmanlının
azametini açık ve net olarak ifade etmektedir.
Bu azamet ve gücün verdiği güvenle Kanuninin
cevaben yazdığı mektubu görelim şimdi de.
KANUNİNİN CEVABİ MEKTUBU:
Fransa Kralı Fransuva’nın annesi
Düşes Dangolem’in
Kanuniden
yardım isteyen bu mektubuna karşı Kanuni Sultan
Süleyman, Fransa kralına tarihe mal olmuş şu
meşhur mektubu gönderir.
“Ben ki
sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara
taç veren Allah'ın yeryüzündeki gölgesiyim.
Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve
Anadolu'nun ve Azerbaycan'ın ve Şam'ın ve
Halep'in ve Mısır'ın ve Mekke ve Medine'nin ve
Kudüs'ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen'in ve
nice memleketlerin sultanı ve padişahı Sultan
Beyazıt Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan
Süleyman Han'ım.
Sen ki Fransa vilayetinin Kralı
Fransuva'sın.
Hükümdarların sığındığı kapıma
elçinizle mektup gönderip, ülkenizi düşman
istila edip, şu anda hapiste olduğunuzu
bildirip, kurtuluşunuz konusunda bizden yardım
talep ediyorsunuz.
Söylediğiniz her şey dünyayı
idare eden tahtımızın ayaklarına arz olunmuştur.
Her şeyden haberdar oldum.
Yenilmek ve hapsolunmak hayret edilecek bir şey
değildir. Gönlünüzü hoş tutup üzülmeyesiniz.
Böyle bir durumda atalarımız
düşmanları mağlup etmek ve ülkeler fethetmek
için seferden geri kalmamışlardır.
Biz de atalarımızın yolundayız ve
daima memleketler ve alınmaz kaleler
fetheylemekteyiz.
Gece gündüz daima atımız
eyerlenmiş ve kılıcımız belimizde kuşatılmıştır.
Yüce Allah hayırlara bağışlasın.
Allah'ın istediği ne ise o olur.
Bundan başkasını haberleri gönderdiğiniz
adamınızdan öğrenesiniz”.
Her iki mektupta da, yani hem
Fransuva’nın annesinin mektubunda hem de
Kanuninin cevabi mektubunda Türk cihan
hâkimiyetinin bütün batılı devletler tarafından
da tescillendiğinin açık delilleri vardır. Aynı
içerik Almanya kralı Şarlken’e yazılan mektupta
da geçerlidir. Şimdi de Kanuninin Almanya kralı
Şarlken’e yazdığı mektubu görelim.
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’IN ALMAN
KRALI ŞARLKEN’E MEKTUBU.
“Biz ki,
Ak denizin, Kara denizin ve Rumeli’nin ve
Anadolu’nun ve Karamanın ve Rum’un ve Zulkadriye
vilayetlerinin ve Diyarıbekir’in ve
Azerbaycan’ın ve Acemin, Halep’in ve Mısırın ve
Mekke ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve Bütün Arap
Diyarının ve Yemenin ve ecdadımın fethettikleri
daha birçok diyarın Sultanı ve Padişahı Sultan
Beyazıt Han oğlu, Sultan Selim Han oğlu, Sultan
Süleyman Hanız.
Sen ki Almanya vilayetinin Kralı
Şarlken’sin. Sana deriz ki Fransız Kralı
Fransuva kulumuzu derhal serbest bırakasın".
Bu mektup Şarken’in eline geçer
geçmez Fransa Kralı hemen serbest bırakılır.
Evet, tarihimizin birçok
kesitinde atalarımız bize şan ve şerefle
anacağımız böyle muhteşem örnekler
bırakmışlardır. Bir mektupla, bir kralın elinden
başka bir kralı kurtarabilen atalarımızın, irade
ve güçlerini, inanç ve ideallerini bütün dünyaya
kabul ettirdiklerini görüyoruz.
Kanuninin Fransa Kıralı
Fransuva’ya 2. mektubu da şöyledir.
DEVAM EDECEK