TÜRKLERİN İ’LAY-İ KELİMETULLAH
İDEALİ:
Türkler İslâmı kabul ettikten sonra cihan
hâkimiyeti idealleri, İ’lay-i Kelimetullah inanç
ve idealine dönüşmüştür.
İ’lay-i Kelimetullah;
“Allahın adını bütün dünyaya yaymak,
yüceltmek, hâkim kılmak, fitneden ve kötülükten
eser kalmayıncaya kadar mücadele etmek”
anlamına gelmektedir.
İ'lây-ı Kelimetullah idealinde; “ırkları
ya da kavimleri, milletleri ezmeden, inkâr
etmeden, zayıflatmadan, bir diğerinin
zorbalığına uğramadan, birer insan olarak kendi
millî şahsiyetleri ve şuurları içinde tutarak,
küfürden, batıldan, haramdan eser kalmayacak
şekilde huzura kavuşturmak ve Allahın yasak ve
emirlerine uymayı sağlamak” ölçüleri esas
alınmıştır.
Türkler özellikle İ’lay-i Kelimetullah
idealinde, Kur’an-ı Kerimin şu ayetlerinde
belirtilen; “Yeryüzünde fitneden eser
kalmayıncaya ve dinde tam anlamıyla Allah’ın
oluncaya kadar onlarla mücadele edin. Eğer
vazgeçerlerse sataşmayın. Zulmedenlerden
başkasına düşmanlık yoktur”. (Bakara süresi
2/193)
"Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline teslim
etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde
adaletle hükmetmenizi emrediyor" (Nisa Suresi,
4/58)
"Ey iman edenler adil şahitler
olarak Allah için adaleti ayakta tutun. Bir
topluluğa olan kininiz sizi adaletten
alıkoymasın. Adalet yapın. O takvaya daha
yakındır. Allah'tan korkup sakının. Şüphesiz
Allah yapmakta olduklarınızdan haberi olandır."
(Maide Suresi, 5/8)
“Ey iman edenler kendiniz, anne
babanız ve yakınlarınız aleyhinde dahi olsa
Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun.
(Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun;
çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse
adaletten dönüp heva(tutku)larınıza uymayın.”
(Nisa Suresi, 4/135) prensiplerini kendilerine
bir emir ve görev olarak kabul etmişlerdir.
Bu prensipler sayesindedir ki adaletli Türk
yönetimlerine, toplumların birçoğu direnç
göstermeden kendi istekleriyle tabi
olmuşlardır. Türklerin bu özelliği fetihlerin
kolaylaşmasını, insanların barış, huzur ve güven
içinde yaşamasını da sağlamıştır. Buna güzel bir
örnek Bizans halkının söylediği şu veciz sözde
kendini bulmuştur.
Bizanslı halkının kendi kral ve yönetimlerinin
insanlara yaptıkları haksızlık ve
adaletsizlikler karşısında "Bizans'ta
Kardinal külahı görmektense, Türk sarığı görmeyi
tercih ederiz" dedirten sözleri Türklerin
Kuran’dan aldığı adalet ve yönetim anlayışını
teyit eder niteliktedir.
Türkler İslamı kabul ettikten sonra “İ’lay-i
Kelimetullah”, Türklerin hem inançları, hem
rehberleri, hem Kılavuzları, hem de yol
haritaları olmuştur. Bu sayededir ki Cihan
devletleri kurmuşlar, Nizam-i Âlem kurucusu ve
düzenleyicisi olmuşlardır.
Bilindiği üzere Selçuklular, çift başlı Kartal’ı
devletlerinin bayrağı yapmışlardır. Çift başlı
kartalın bir başının doğuya diğer başının batıya
bakması “güneşin doğduğu yerden battığı yere
kadar” hâkim olma ya da bütün kâinata “i’lay-i
Kelimatullah’ı” hâkim kılma ülküsü olarak
bayraklaştırmışlardır.
Çift Başlı Kartal Anadolu’nun Türkleşmesi’nin,
İslam diyarı olmasının simgesi olduğu gibi;
İ’lay-i Kelimetullah Ülküsünün, Cihana nizam
verme, ülküsünün de simgesi olmuştur.
( Tamer
YAKANER,
Çınar
Dergisi Sayı 153)
ERTUĞRUL
GAZİ:
Osman Gazinin
babası olan Ertuğrul Gazi, bir sefer esnasında
bir köye uğrar. O köyde, köy imamının misafiri
olur. İmam onu özenle ağırladıktan sonra oturma
esnasında arkasında Kurân-ı kerim asılı
bulunduğu için onun biraz yana çekilmesini
ister. Bu talebi yerine getiren Ertuğrul Gazi,
hane halkı odalarına çekildikten sonra abdest
alır ve o gece Kur’ân-ı Kerimi okuyup hatmeder.
Sabaha yakın biraz uyur. Uyurken rüyasında
kendisine hitaben bir ses duyar.
Rüyasındaki bu
ses kendisine “sen ki benim kelamıma ikram ve
ihtimam gösterdin. Ben dahi seni ve evladını
mükerrem(aziz) eyledim. İnsanlık içinde ilini
muazzam eyledim.” Ertuğrul Bey uykudan
uyandı. Bildi ki hanedanında saltanat ışığı
yandı.( İBN-İ KEMAL, 1970: 58–59).
Ertuğrul Gazi Allah katından saltanat ile
müjdelenmiş; eski Türk geleneğine göre ise “kut”
sanmıştır. Bu rüyayı doğru kabul eder isek, XIII.
asrın sonlarında bir taraftan, Anadolu’da Moğol
baskısından bunalan ve Bizans ucuna yani Söğüt
ve civarına akın akın gelen asker, ahi, alp,
gazi, derviş ve klasik Anadolu halkının Ertuğrul
Gazi, özellikle Osman Gazi’yi Allah’ın övgüsüne
mazhar bir lider olarak kabul etmesi doğal bir
durumdur(İNALCIK, 39–44, KÖPRÜLÜ, 1988.33–37).
Ertuğrul Gazinin “cihan hâkimiyeti idealine”
yönelik bu rüyasına benzer bir rüyayı oğlu Osman
gazinin de gördüğünü biliyoruz. Osman Gaziyi
anlatırken onun rüyasını da aktaracağız.
OSMAN GAZİ:
Osman Gazi bir
gün Şeyh Edebali’ye misafir olur. Akşam olur.
Derin ve hoş sohbetler yapılır. Osman Gazinin
yatacağı odası hazırlanır. Yatma vakti gelir.
Osman Gazi yatmaya gittiğinde yatağının
serildiği yerin duvarında Kur’an-ı Kerim’in bir
Mushaflık içinde asılı olduğunu görür. Osman
Gazi uykusuz ve yorgundur. Ancak Kur’an-ı Kerimi
görünce kendi kendine “ben Kur’an karşısında
bacaklarımı uzatarak saygısızca yatamam”
diyerek, Kur’an-ı eline alır sabaha kadar okur
ve hatmeder. Kur’anı kerimi bitirdikten sonra
oturduğu yerde uyur kalır.
Osman Gazi
uyurken rüyasında şeyhi Edebali’nin kucağından
çıkan bir ay kendi koynuna girer. Bunun üzerine
Osman Gazinin göbeğinden çok büyük bir çınar
ağacı yükselir ve dalları tüm dünyayı kaplar.
Sabah Şeyh Edebali kalktığında Osman Gazinin
yatağının hiç bozulmadığını görür ve sorar. Bu
gece uyumadın mı Osman? Osman Gazi cevaben, “Kur’anın
bulunduğu yerde nasıl bacaklarımı uzatarak
saygısızca yatıp uyuyabilirim hocam” der.
Sabaha kadar Kur’an okuduğunu ve hatmettiğini,
ancak bir ara oturduğu yerde biraz kestirdiğini,
o kısa uyku sırasında bir rüya gördüğünü söyler
ve rüyasını Şeyh Edebali’ye anlatır.
Anlatılanları dikkatle dinleyen Edebali, hemen
Osman Gazinin geleceğinin işaretlerini gönül
gözüyle keşfeder.
Edebali Osman
Bey'e; "Padişahlık sana ve nesline mübarek
olsun ve kızım Malhatun da senin helâlin olsun"
der.
Edebali’nin
verdiği bu müjde üzerine, Osman Gaziden
başlayarak bütün Osmanlı padişahları, cihan
hâkimiyeti ülküsüne daha büyük bir inançla
sarılarak, ilk hedef olarak da İstanbul'u bu
cihan hâkimiyeti idealinin ilk merhalesi olarak
kabul etmişlerdir.
Türk siyaset ve
fikir adamları arasında gelişen ve beslenen bu
millî ve İslâmî mefkûre halk kitlelerine ve
askerlere "Kızılelma" adı ve efsanesiyle
yayılıyordu.
Türklerin
fetihten önceki hedefleri, en son varacakları
yer, onların manevî haritaları olan "Kızılelma"
ülküsünün bir yerde ve maddede
canlandırılmasıdır. (Doç.dr. Hasan Basri
Karadeniz. Türklerde "kut" kavramı ve
Osmanlıların kutsiyet elde etme çabaları).
Türklerin cihan
hâkimiyeti ideali, Osman Gazi ile birlikte
“İ’lay-i Kelimetullah” olarak daha açık ve net
olarak ifade edilmeye başlamıştır.
Osmanlı devletinin kurucusu olan Osman Gazi
hasta yatağında yatarken oğullarını başına
toplar ve şu tavsiyede bulunur.
“Oğullarım sakın birbirinize düşmeyin. Bizim
hedefimiz ne toprak, ne altın, nede kuru bir
cihangirliktir. Bizim hedefimiz İ’lay-i
kelimetullah’tır” der.
Osman Gazinin oğullarına yaptığı bu tavsiyeler,
hocası ve kayın babası Şeyh Edebali kaynaklı
tavsiyelerdir. Şeyh Edebali’nin Osman Gaziye
tavsiyeleri de şöyledir.
Politika gzt.yay.tar. :2 Temmuz
2012
DEVAM EDECEK