ÜÇLÜ KISKAÇ
İSMAİL SARIÇAY
E-posta: isaricay@gmail.com
Son zamanlarda ülkemizde, özellikle gençlerimiz üzerinde uygulanan üçlü bir kıskaç var. Bu tehlikeli kıskaçlardan birisi Misyonerlik faaliyetleridir. İkincisi uyuşturucu ve üçüncüsü de alkol bağımlılığıdır.
Bu günlerde televizyonlardan sık sık izlediğimiz, batılı misyonerlerin faaliyetleri gösteriyor ki, apartmanların gizli bodrum katlarından dışarı taşarak, açık ve aleni olarak Türk gençliğine çengel attığıdır.
Ülkemizde bulunan işsizlik problemini ve manevi boşluğu fırsat bilen misyonerler, çeşitli vaatlerle gençlerimizi kendilerine bağlamaktadır.
Yine ulusal medyadan öğrendiğimize göre yüklü miktarda dolarlar ve çeşitli Hıristiyanlık propagandası içeren kitaplar bedava dağıtılmaktadır.
Ülkemizin değişik yörelerinde, mahalle aralarına çok sayıda kiliseler kurulmakta ve buralarda misyonerlik faaliyetleri icra edilmektedir.
Değişik isimlerdeki misyonerlerin yüz yıllardan beri Türkler üzerindeki çalışmalarıyla ilgili söyledikleri şu sözler çok manidardır. “Dünyada gayretlerimizin boşa gittiği tek millet Türklerdir. Türkler öyle sağlam bir yapıya sahipler ki , sanki bölünmez, parçalanmaz bir kaya parçasıdır. Uzun yıllardan beri, bütün gayretlerimize rağmen bu kayadan küçük bir parça bile koparamadık...” Galiba bu söyledikleri bu günlerde geçerliliğini kaybetmiş gözüküyor.
Çünkü bu zamana kadar ülkemizde pek rağbet görmeyen misyonerlik faaliyetleri, son yıllarda bir hayli taraftar toplamaya başladığı anlaşılmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, bu sağlam kayadan yavaş yavaş parçalar koparmaya başlamışlardır.
Ekonomik ve ruhi buhran içinde olan gençlerimiz, ya uyuşturucu, ya alkol ya da bu tip yabancı misyonerlerin emellerine alet olmakta, belki de kendilerine bir çıkış yolu aramaktadırlar.
Böylece madden ve manen boşlukta kalan genç nesiller, alkol, uyuşturucu ve Misyonerlik kıskacı içinde buluveriyorlar kendilerini.
Türk toplumu olarak dağdaki çobandan tutunda her kademedeki insanı, izlediğimiz bu görüntülerin düşündürmesi gerekir.
Yoksa yakın gelecekte gençlerimizi kaybettiğimiz gibi, Türk milleti olarak geleceğimizi de tehlikeye atmış olacağız.
Yine bir başka sorun madde bağımlılığıdır. Uyuşturucu kullanmaktan hayatını kaybedip mezarlığa bırakılan genç manken vb gibi birçok değerimiz de elimizden ne acıdır ki uçup gidiyor.
Son günlerde yakalanan uyuşturucu madde miktarları ve duvar diplerinde altın vuruş yapmış vatandaşlarımızın görüntüleri, nelerle karşı karşıya olduğumuzun bir ifadesidir. Bu ifadeyi doğru yorumlayarak acilen yapılması gerekenler yapılmalıdır.
Bu durum sadece polisiye tedbirlerle önlenemeyecek kadar girifttir. Polisiye tedbirlerin yanında, eğitim, moral değerler ve ekonomik tedbirlerinde acilen devreye sokulması gerekir.
Bir başka sorun ise alkoldür. Gençler üzerinde yapılan araştırmalarda, alkole bağımlılık günden güne artmaktadır. Birayla başlayan alışkanlık, uyuşturucuya kadar uzanmaktadır. Sonuçlarını ise her gün çevremizde ve medyada görüyoruz.
Bakıyoruz birçok trafik kazasının temel sebebi alkol olmuş. Aile yuvalarının yıkılmasının temel nedenlerinin başında yine alkol ön sıraları almaktadır. Kahir ekseriyetteki cinayetlerin baş aktörleri arasında alkol nedeni var.
Anayasamızın 58. Maddesinde “Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır” der.
Anayasamızın gençleri her türlü alkol ve kötü alışkanlıktan korunması için böyle söylemesine rağmen, alkolün yaygınlaştırılması için ne gerekiyorsa yapıyoruz. Kısacası hepimiz anayasal suç işliyoruz.
Alkolle başlayan yolculuk ne acıdır ki, duvar diplerinde gördüğümüz o hazin tablolarla devam ediyor. Neticede nice hayatlar baharında sönüp yok olup gidiyor. Ama olanları bizler sadece seyrediyoruz. Vay canına be deyip geçiveriyoruz.
Uyuşturucudan sayılmayan tiner, bali vb gibi birçok madde de, yine tehlike saçmaya devam ediyor. Daha çok, bu maddeleri kullanan küçük yaştaki çocukların, hangi olaylara karıştığını hepimiz çok iyi biliyoruz.
Peki, bunlara karşı köklü çare üretiyor muyuz? Evet demek pek mümkün değil.
Gençlerimiz üzerindeki bu kıskacın kırılması için onlara çağdaş şartlarda eğitim ve moral değerler, iş, aş, sağlık sunabiliyor muyuz? Buna da kocaman bir hayırdan başka bir cevap, ne yazık ki veremiyoruz.
Peki, o zaman genç nesillerimizi bu üç tehlikeli kıskaçtan nasıl koruyacağız?
Biz o kadar çaresiz miyiz?
Elbette değiliz. Bilimin ışığında bütün bu problemlerin çaresi vardır. Her şeyden önce bizim temel kültürel değerlerimiz bu illetlerin panzehiridir.
Yeter ki ana, baba, öğretmen, sosyolog, psikolog, yönetici, icracı vb. hepimiz geleceğimizi ipotek altına alabilecek bu tip tehlikeleri kabul ederek, bilimin rehberliğinde üzerimize düşenleri yapalım.
20.01.2004